İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 15. Bölüm

Wu Chang Jie 15. Bölüm

“Zongxuan Kılıç Tekniği” kelimeleri Fan Wu She’nin zihnindeki sayısız anıyı diriltmişti.

Çocukken hep Dage’sıyla beraber ginkgo ağacının altında kılıç pratiği yapardı. Tahta kılıçlardan kısa kılıçlara ve ardından da uzun kılıçlara geçiş yapmıştı. O ağacın baharda filizlendiğini, yazın yemyeşil olduğunu, sonbaharda altın renginde yapraklar döktüğünü ve kışın gümüş rengine dönüştüğünü görmüştü. Ayrıca daha yeni yürümeye başlayan çocuktan, zarif bir genç adama dönüşmüştü. Yıldızlar değişiyordu, mevsimler değişiyordu, ama Dage’sı her zaman onun yanındaydı ve ona bir kılıcı nasıl tutacağını, hareketlerini nasıl değiştireceğini öğretiyordu. Küçükken dünyanın değiştiğini biliyordu ama onun ve Dage’sının değişeceğini hiç düşünmüyordu.

Beklenmedik bir şekilde, her şeyin sonunda, hep beraber çalıştıkları Zongxuan Kılıç Teknikleri’ni birbirlerine karşı kullanmak zorunda kalmışlardı.

Geçmişi hatırlamak zorunda kalan Fan Wu She, Song Chun Gui’nin gözlerine nefretle baktı. Öldürücü bir hava yayıyordu ve hamleleri daha da sertleşmişti.

Xie Bi An kendine geldi ve bağırdı, “Wu She, dur, savaşmayı bırak!

Fan Wu She’nin yüzyıllar önce yok olan Zongxuan Kılıç Tekniği’ni kullanmasının şokunu Xie Bi An hala üstünden atamamıştı. Onu daha da şok eden şey ise, bu tekniğe bilmediği bir nedenden ötürü fazlasıyla aşina olmasıydı. Hatta öyle görünüyordu ki, zihninde Fan Wu She’nin sonraki hamlelerini canlandırabiliyordu.

Fakat aralarındaki savaş daha da alevleniyordu ve büyük bir hasara yol açacaklarını bilerek öylece uzaktan izlemeye devam edemezdi. Fan Wu She beklentilerinin üstüne çıkmış olsa da yıllarını kılıç çalışmakla geçiren ünlü kılıç ustası Song Chun Gui’ye rakip olamazdı. Şu an bu, gerçekten de ölüm kalım meselesiydi.

Fan Wu She sanki etrafındaki seslere karşı sağırdı, tüm gücünü elindeki kılıca doğru aktarıyordu. Orada bulunan herkes, sıradan insanlardan çok farklı olan bu ruhani güç baskısını hissedebiliyordu. Bu diyarda ilk kez birisi Zongxuan Kılıç Tekniği’nde Cennetin Yedinci Seviyesi’ni kullanıyordu. Fan Wu She şu anki yetenekleri ile tekniği tam güçle kullanamayacağının farkındaydı ama yine de bu karşısındaki kişi için yeterdi.

Song Chun Gui’nin ifadesi önemli ölçüde değişmişti. Biraz mücadele etti, ancak tehlikeyi algılama içgüdüsü hala çok keskindi. İkisi zaten otuzdan fazla hamle yapmıştı. Karşısındaki bu genç son derece gururluydu ve asla küçümsenemezdi. Eğer düzgünce karşı koyamazsa, hayatını kaybedebileceğinin farkındaydı.

Wuliang Sekti’nin Kılıç Tekniği’nin özünde efsunla beraber milyonlarca kılıç oluşturup rakibin üzerine aralıksız yağdırmak yer alıyordu. Kılıçlar oluştuktan sonra, buna maruz kalan kişinin kaçma şansı olmuyordu.

Song Chun Gui, gerçekten de Fan Wu She’ye karşı kılıç yağmuru tekniğini kullanmayı planlıyordu!

Song Chun Gui kılıcıyla havada yarım daire çizdi ve bedeninin etrafında birkaç kılıç gölgesi belirdi. Sonra bu gölgeler birden gerçek kılıçlara dönüştü ve Fan Wu She’ye doğru yöneldi.

İkisinin de yaralanacağını fark eden Xie Bi An çaresizce bağırdı, “Durun—”

Aynı anda ortaya iki farklı kılıç tekniği çıkmıştı; Zongxuan Kılıç Tekniği, Wuliang Sekti’nin Kılıç Tekniği’yle çarpıştığı anda inanılmaz bir ruhani güç patlaması oluştu. Etraftaki insanlar ayakta duramayıp yerlere düşüyorlardı.

Ne yazık ki Wuliang Sekti’nin Kılıç Tekniği, Zongxuan Kılıç Tekniği’nden daha güçlüydü. Birkaç tane kılıç aradan sıyrıldı ve doğrudan Fan Wu She’nin üzerine geldi.

Göz açıp kapayıncaya kadar Xie Bi An, Fan Wu She’nin önünde belirdi. Bir eliyle Fan Wu She’yi korurken diğer eliyle Wuqiongbi’yi tutuyordu. Yeşil renginde olan büyük bir ruhani güç havaya doğru yükseldi ve kılıçların çarpışmasına engel oldu.

Song Chun Gui sendeledi ve geriye doğru birkaç adım attı. Yüzü kasvetli görünüyordu.

Yeşil büyü ortadan kayboldu, Xie Bi An sicim gibi terliyordu. Beti benzi atmıştı ve Wuqiongbi’yi tutan eli de aralıksız titriyordu.

“Shixiong!” diye haykırdı Fan Wu She ve Xie Bi An’ın sarsılan bedenini tuttu, “Sorun ne? Yaralandın mı?”

Xie Bi An öfkeyle bağırdı, “Sana durmanı söylemiştim!”

“Ben…”

Song Chun Gui derin bir ses tonuyla araya girdi, “Ekselansları, Geçici Ölümsüz müydü? Yeraltı diyarındakilerin ölümlü diyar meselelerine karışması uygun değil, yanılıyor muyum?”

Bir an için, Xie Bi An durumu nasıl açıklayacağını bilemiyordu. Bu yüzden Fan Wu She’yi kaptığı gibi kılıçla uçarak Fumenghui’den ayrıldı. Bu kez Song Chun Gui onların peşinden gitmemişti.

İkisi çok uzaklara uçtular, sonra bir dağın tepesinde durdular. Xie Bi An bir eliyle kılıcını tutarken hala nefes nefeseydi ve Fan Wu She’ye öfkeyle bakıyordu.

Fan Wu She’nin yüzünde de karanlık bir ifade vardı. Bedeninin bu kadar zayıf olmasını hiç beklemiyordu.

“Buraya gelmeden önce nasıl bir anlaşma yapmıştık?! Shixiong’unu dinleyeceğini söylememiş miydin, neden onunla savaştın?!!”

“Çünkü sana zarar verdi.”

“Bana zarar vermeye çalışmıyordu, sadece kılıcımı düşürmüştü.”

“Bir farkı var mı?”

“Tabii ki de farklı!” diye bağırdı Xie Bi An, “Song Chun Gui saygın birisi. Geçerli bir nedeni olmadan kimseye zarar vermez. Tamam insanları rastgele tutuklamaları yanlıştı ama kaçabilirdik. Neden gereksiz yere sorun çıkarıp başımızı belaya sokalım ki?”

Fan Wu She’nin ses tonu soğuktu, “Eğer kazanan ben olursam, başı belaya giren ben olmam.”

“Saçmalık, her şeyin kazanmaktan ya da kaybetmekten ibaret olduğunu mu sanıyorsun?” dedi Xie Bi An ve derin bir şekilde iç çekti, “Song Chun Gui efsun dünyasında tanınmış ve saygın biridir. İkimiz güçlerimizi birleştirsek bile onu yenemeyiz. Nasıl bu kadar dik kafalı olabilirsin?”

Fan Wu She bir nefes aldı, Xie Bi An’a aslında kazanabileceklerini söylemek istiyordu ama bunu açıklaması oldukça zordu. Dahası, başlangıçta rakibini hafife almıştı. Az kalsın gerçek kimliği ortaya çıkacaktı. Bir anlık öfke ve nefret yüzünden böyle bir dikkatsizlikte bulunmuştu.

“Az önce Song Chun Gui, Wuliang Sekti’nin Kılıç Tekniği’ni kullanıyordu. Sana karşı hoşgörülüydü, aksi takdirde ona ayak uyduramazdın. Shixiong senin çok yetenekli ve gururlu olduğunu biliyor. Ama yine de pervasız ve kibirli davranmamalısın. Yalnızca mütevazi ve dinç bir zihinle efsun çalışırsan daha güçlü olabilirsin.”

Fan Wu She, Xie Bi An’a bir bakış attı. Yine eskisi gibi onu nazikçe uyarıyordu. Belki kelimeleri farklıydı ama nedense tavrı hala aynıydı. Birden kendisine hakim olamayıp sesli güldü ama sonrasında tekrar kalbini üzüntü kaplamıştı.

Xie Bi An afallayıp kaldı, “Bir de gülüyor musun?”

“Shixiong, hatalıydım,” dedi Fan Wu She yumuşak bir ses tonuyla.”

Xie Bi An, Fan Wu She’nin hatasını bu kadar çabuk kabul etmesini hiç beklemiyordu ve kendisini biraz çaresiz hissediyordu. Kalbindeki öfkenin yarısı aniden kayboldu. Bir kaya bulup üzerine oturdu. Ses tonu sıcacıktı: “Özür dilemen hata yaptığın gerçeğini değiştirmiyor. Seni cezalandıracağım.”

“Cezamı kabul ediyorum.”

Xie Bi An gözlerini devirdi, ona nasıl bir ceza vereceğine karar veremiyordu. İlk kez bir Shidi’si olmuştu ve ilk kez Shidi’si hata yapmıştı. Daha önce böyle bir deneyimi hiç olmamıştı, “…Bu meseleyi yeraltı diyarına dönünce halledeceğiz.”

“Tamam.”

“Bu arada, Zongxuan Kılıç Tekniği’ni nereden biliyorsun?”

“Önceki Shizun’um öğretmişti. Bunun Zongxuan Kılıç Tekniği olduğunu bilmiyordum.”

Bu açıklama basitçe görünse de gerçek olmadığı ispat edilemezdi. Xie Bi An kaşlarını çattı, “Görünüşe göre eski Shizun’un Zong Klanı’ın soyundan geliyor ki, bu şaşırtıcı değil. İhtişamlı dönemlerinde bu tekniği öğrenen ve torunlarına miras bırakan biri olmalı.”

“Evet.”

“Duyduğuma göre Zongxuan Kılıç Tekniği ile Cennetin Yedinci Seviyesi’ne ulaşan birkaç kişi varmış. Az önceki tekniğin kaçıncı seviyeydi?”

Fan Wu She ifadesini değiştirmeden yanıt verdi, “Shizun bana söylememişti. Büyük olasılıkla kendisi de düzgün bir şekilde pratik yapmamıştı.”

Xie Bi An başını salladı ve kafası karışmış bir şekilde mırıldandı, “Çok tuhaf, nedense sanki bu kılıç tekniklerini daha önce bir yerlerde görmüş gibiyim.”

Fan Wu She’nin kalbi titremeye başladı, “Daha önce mi gördün?”

“Hayır, daha önce görmedim. Nedensiz bir şekilde bu tekniğe aşina olduğumu hissediyorum. Sen ve Song Chun Gui savaşırken, bir sonraki hamleni zihnimde tahmin edebiliyordum. Daha önce nerede görmüş olabileceğimi gerçekten de hatırlamıyorum.”

Fan Wu She sessizleşmişti. Xie Bi An’a, önceki hayatında bu kılıç tekniğini dört yaşından beri uyguladığını ve belki de ruhuna kazınmış olduğunu söyleyemezdi.

Belki de ruhuna işlemişti, reenkarne olsan bile unutamadın.

İkinci hayatında bile kılıç tekniğini hatırlıyorsun. Peki ya ben? Ben ruhunda hiç iz bıraktım mı?

“Belki de bu kılıç tekniği kaderinde vardır.” dedi Fan Wu She, “Eğer Shixiong öğrenmek isterse, ben öğretebilirim.”

Xie Bi An’ın gözleri ışıldıyordu, “Gerçekten mi? Zongxuan Kılıç Tekniği efsun dünyasındaki en güçlü yöntemdir. Zong Klanı’nın ataları bu yöntem sayesinde yüzlerce yıl hüküm sürdü. Ayrıca Yüce İblis de bu tekniği uyguluyordu. Elbette böyle güçlü bir yöntemi öğrenmek isterim.”

“Sana öğreteceğim.”

Xie Bi An çok mutluydu, “Pekala.”

Fan Wu She yürüyüp yanına doğru geldi, “İyi misin? Yaralandın mı?”

Xie Bi An en son yaralandığı zamandan beri belli belirsiz şekilde ağrıyan sağ koluna baktı. Zongxuan Kılıç Tekniği, Song Chun Gui’nin kılıcının etkisini büyük ölçüde azaltsa da Wuliang Kılıç Tekniği’ni engellemek hiç kolay değildi.

“Bir bakayım.” dedi Fan Wu She.

“Boş ver, önemli değil.”

Tekrar “Bakayım.” dedi Fan Wu She, Xie Bi An’a inatçı gözlerle bakıyordu.

Xie Bi An bir müddet tereddüt etse de, sonra usulca yakasını çözdü.

Fan Wu She’nin başta hiç art niyeti yoktu ama Xie Bi An’ın o süt beyazı, narin omzunu açmasıyla beraber aniden boğazının düğümlendiğini hissetmişti.

Xie Bi An kıyafetini dirseğine kadar sıyırdı ve sağ kolunun morarmış olduğunu fark etti. Neyse ki küçük bir çürükten başka bir şey yoktu. Biraz rahatlamış olsa da parmakları hala titriyordu.

Fan Wu She usulca elini uzattı ve Xie Bi An’ın kolunu kavrayıp hafifçe inceledi, “Kemiğin zarar görmemiş.”

“Mn, bu iyi.”

Fan Wu She, çürükleri iyileştirmek için ruhani gücünü serbest bıraktı.

“Lüzum yok.”

“Hareket etme.” dedi Fan Wu She, alev alev yanan bakışları Xie Bi An’ın süt beyazı omuzlarına yönelmişti, boğazının daha da kuruduğunu hissediyordu.

Bu bedene öyle aşinaydı ki, giyinikken bile soyunduğunda nasıl bir şey göreceğini hayal edebiliyordu.

Arkadan girdiği zaman bu uzun kolları yakalayıp geriye çekerdi. Bu parlak ve beyaz cildin üzerinde, özellikle de o ince boynunda iz bırakmayı severdi. Tek bir ısırıkla birlikte bu cilt sarhoş edici bir orkide kokusu yayardı ve peşinden kontrol edilemeyen titremeler ve şiddetli kasılmalar gelirdi.

Karşısındaki bu kişinin bedeninin her köşesini, elleriyle, dudaklarıyla ve dişleriyle ihlal etmişti. Yüz yıldır böyle çılgınca arzuları vardı ve o arzuların öznesi tam olarak önünde duruyordu. Onu çırılçıplak soymak, bedenini üstüne bastırmak ve ağlayana kadar merhamet dilettirmek istiyordu, tıpkı daha önce sayısız kez yaptığı gibi.

Direnemiyor, reddedemiyor ve görmezden gelemiyordu. Çünkü bu kişinin, Dage’sının hep kendisine ait olmasını istiyordu.

“Wu She?” dedi Xie Bi An ve canının yandığını belli eden bir ses çıkardı, “Lütfen daha nazik ol.”

Fan Wu She bir nefes aldı ve korkuyla elini çekti, Xie Bi An’a tekrar dokunmaya cesaret edemiyordu.


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x