İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 16. Bölüm

Wu Chang Jie 16. Bölüm

Yeraltı diyarına döndükten sonra Xie Bi An biraz tedirgin görünüyordu.

Fan Wu She ona bir bakış attı, “Oraya gitmeyi ve Song Chun Gui ile savaşmayı isteyen bendim. Shizun’a ben açıklama yapacağım.”

“Bu konuda endişelenmene gerek yok. Ben açıklayacağım.” dedi Xie Bi An ve kaşlarını çattı, “Endişelendiğim şey Shizun tarafından azarlanmak değil. Fumenghui’de çıkardığımız sorunun Wuliang Sekti’nin altın özü hırsızlığı soruşturmasını etkileyip etkilemeyeceğinden endişeleniyorum.”

“Hayır, büyük olasılıkla yanlış yerde arıyorlar.”

“Neden?”

“Bu altın özü hırsızı alışılmışın dışında davranıyor. En azından Meng Ke Fei’nin altın özünün Fumenghui’de satılacağını düşünmüyorum.”

“Ha? Devam et.”

Fan Wu She tahlil etmeye devam etti, “Meng Ke Fei gibi birinin altın özünü çalmak için yalnızca üç neden var. Birincisi, kıdemli bir efsuncunun altın özünü istemek; ikincisi, başına bir ödül koyulması; üçüncüsü ise birinin ona karşı kin beslemesi. Bu amaçlar doğrultusunda ancak böyle büyük bir risk alınabilir. Önceden mi planlanmıştı yoksa planlanmamış mıydı? Eğer önceden planlanmış bir şeyse, neden onun bir seyahate çıkmasını beklemedi? Gökyüzü ve yeryüzü alabildiğine genişken onu öldürse ve bedeni yok etse muhtemelen kimse fark edemezdi. Dolayısıyla, katilin altın özünü çalma sebebi ne olursa olsun bunu önceden planlamadığını düşünüyorum.”

Xie Bi An başıyla onayladı, “Söylediğin şey gayet mantıklı. Dün neden Shizun’a söylemedin?”

Fan Wu She’nin ifadesi kayıtsızdı, “Ölümünün benimle bir ilgisi var mı? Ben sadece… sen üstünde fazla düşündüğün için—”

Xie Bi An aynı fikirde değildi, bu yüzden sözünü kesti, “Böyle söyleme. Bir efsuncu olarak merhametli bir kalbe sahip olmalısın. Ayrıca altın özü hırsızları cezalandırılmalıdır. Biz ne kadar Wuliang Sekti’nin katili yakalamasına yardım edersek, katil o kadar hızlı yakalanır. Ve böylece daha fazla kurban olmaz.”

“Mn.”

Xie Bi An devam etti, “Bu durumda, Meng Ke Fei’nin ölümü muhtemelen önceden planlanmamıştı. Bahsettiğin üç sebep göz önünde bulundurulduğunda, intikam için öldürülmüş olması daha muhtemel. Fumenghui’de hiç kimse Meng Ke Fei’nin altın özü için bir ödül teklif edemez. Ve eğer yetenekli bir efsuncunun altın özünü istiyor olsaydı bile Li Bu Yu’nun en kıdemli öğrencisi dokunulması gereken son kişiydi.”

“Evet, bana göre de Meng Ke Fei kişisel bir düşmanlık yüzünden öldürüldü. Muhtemelen savaşırlarken altın özünü çıkardı ve sanki şeytani efsuncular çalmış gibi gösterdi. Wuliang Sekti bunu düşünmüş olabilir, Meng Ke Fei ile sorunu olan insanları da araştırmıştırlardır. Fumenghui’yi araştırmalarının sebebi belki de kasıtlı bir güç gösterisidir.”

“Eğer intikam için öldürüldüyse, derinden araştırılması daha iyi olur.”

“Eğer intikam içinse.” diye soğuk bir ifadeyle homurdandı Fan Wu She, “Büyük olasılıkla Wuliang Sekti’nin kendi içindeki bir çatışma. Ayrıca olayların kendi topraklarında gerçekleşmiş olması da bunun en büyük kanıtı.”

Xie Bi An derin bir nefes aldı. Üzerinde düşündükçe, giderek daha da mantıklı buluyordu.

“Belki de uzun zaman önce katilin kim olduğunu öğrendiler. İtibarlarını korumak adına gerçeği saklıyorlar ve rastgele sorgulama yapıyorlar. Bu Wuliang Sekti iki yüzlü…” dedi Fan Wu She ve o anda Xie Bi An’ın şaşkın ifadesini gördü.

Xie Bi An gözlerini kırpıştırdı, “Shidi Wuliang Sekti hakkında hiç söylenti duydu mu?”

“Eskiden şarap evinde çalışırken bazı şeyler duymuştum.”

“Ölümsüz İttifak’ın lideri olan Wuliang Sekti kendi meseleleri yüzünden insanları rahatsız ediyor. Ayrıca on binden fazla öğrencileri var hepsinin dürüst olduğunun bir garantisi yok. Fakat şarap evleri gibi yerlerde insanlar genellikle daha rahattır. Yani, kanıtın olmadan böyle şeyler söylememelisin.” dedi Xie Bi An ve iç çekti, “Song Chun Gui ile yaşadığımız küçük münakaşadan dolayı Shizun’la Yunding’e gidersek, çok utanç verici olur.”

“İlk o başlattı. İkimizin yaşını toplasak bile onun yaşı etmiyor. Asıl utanması gereken o.”

“Böyle söyleyince…”

İkisi konuşurken, Huangquan Yolu boyunca yürüdüler. Önlerinde bir grup söğüt ağacı belirdi. Ağaçların her biri birkaç insan kalınlığındaydı, kökleri yeri delmişti ve iç içe geçmişlerdi. Yere baktıklarında bu kuru ağaç köklerinin koyu kırmızı, kana benzeyen bir renkte olduğunu gördüler.

Birbirlerine bağlanan sayısız söğüt ağacı birleşip, ucu bucağı görünmeyen bir orman oluşturmuştu. Eğer dikkat edilmezse böyle bir yerde insan kolaylıkla yolunu kaybedebilirdi.

Ormanda bir rüzgar esiyordu, yüz milyonlarca dal ve yaprak sanki bir hayalet feryat ediyormuş gibi hışırdıyordu.

Bu ağaca hayalet söğüt denirdi ve yeryüzünde olduğu gibi gökyüzünde de yaşadığı rivayet edilirdi.

İnsanlara göre Yin Yang Anıtı’nı geçtikten sonra, Hayalet Kapı’dan geçiliyordu. Ve sonra, Huangquan Yolu’nda yürüdükten sonra, son bu hayalet söğüt ormanına geliniyordu. Yalnızca hayalet söğüt ormanından geçerek yeraltı diyarına ulaşılabileceği düşünülüyordu.

Xie Bi An bu söğüt ormanına oldukça aşinaydı, fakat aniden adımlarını durdurdu. Ve yeşil ağaçların gölgeleri arasındaki kör edici kırmızılığa baktı.

Bu kırmızı bir kıyafetti.

Fan Wu She gözlerin kısarak o kişiye- hayır, ağacın üzerindeki hayalete baktı.

“Geçici Ölümsüz,” dedi ağaçtaki adam kıkırdayarak, “Takılmak için yine ölümlü diyara mı gittin?”

Xie Bi An’ın ifadesi ciddileşti, “Kızıl Kral.”

Kırmızılı adam söğüt ağacından aşağı atladı. Rüzgarda savrulan ipek kıyafetleri sanki dans ediyordu, ormanda oynayan bir kelebek gibiydi. Sahne resmedilmeye değerdi ama biraz ürperticiydi de.

Bu kırmızı giyimli adam oldukça uzundu. Yüzü kağıt gibi beyazdı, yalnızca dudakları kırmızıydı. Öyle büyüleyiciydi ki, sanki yeni açmış bir çiçek gibiydi ve göz alıcı derecede güzeldi.

Bu kişi, yeraltı diyarının on generalinden birincisi- Kralların Kralı- Kırmızı Giyimli Hayalet Kral Jiang Qu Lian’dı.

“Bu Cennet Efendisi tarafından kabul edilen yeni öğrenci mi?” dedi Jiang Qu Lian ve Fan Wu She’ye doğru yürüdü, “Mmm, bu genç delikanlının kokusu, lezzetli olmalı.”

Fan Wu She’den bahsediyordu ama gözleri Xie Bi An’a doğru bakıyordu.

Xie Bi An da yürüyüp ikisinin arasına girdi, “Kızıl Kral, bu benim Shidi’m. Fan Wu She, Kızıl Kral ile tanış.”

Fan Wu She soğuk bir şekilde Jiang Qu Lian’a bir bakış attı.

Jiang Qu Lian gülümsedi, “Mizacı Cennet Efendisi’ne çok benziyor. Cennet Efendisi’nin onu fark etmesine şaşmamalı.”

“Kızıl Kral, bizim Cennet Efendisi Sarayı’nda yapmamız gereken şeyler var, bu yüzden…”

“Ah, sen.” dedi Kızıl Kral ve Xie Bi An’a göz kırptı, “Çocukluğundan beri seni izliyorum. Eğer seni yemek isteseydim, Cennet Efendisi öylece oturur muydu? Neden hala benden korkuyorsun?”

Xie Bi An yanıt verdi, “Sizden korkmuyorum. Sonuçta ben de sizin gibi İmparator tarafından atanmış bir yeraltı generaliyim. Fakat Shidi’m hala çok genç, umarım Kızıl Kral onunla dalga geçmez.”

Jiang Qu Lian kıkırdadı, “O zamanlar minicik pantolonlar giyen oyuncak bir bebek gibiydin. Şimdiyse benimle aynı konumda olduğunu söylemeye cüret ediyorsun.”

Xie Bi An birazcık utanmıştı, “Kızıl Kral, lütfen artık benimle dalga geçmeyin.”

“Aslında beni her gördüğünde gerilen o eski kafalı Lord Cui senin Shizun’un olsa daha iyi olurmuş. Neyse, senden şarap ve çay istemeye gelmiştim.”

“Yarın Kızıl Kral’ın Malikanesi’ne göndereceğim.”

Fan Wu She’nin ifadesi çoktan korkunç bir hal almıştı, tam ağzını açmak üzereydi ki Xie Bi An omzundan tuttu, “Wu She, hadi gidelim.”

Jiang Qu Lian iki gencin arkasından bakıyordu, sonra birden gözlerinde karanlık bir ifade belirdi, “Bi An.”

Xie Bi An durdu ama arkasına dönmedi.

“Cennet Efendisi’ne selamlarımı ilet.”

“İleteceğim, Kızıl Kral’a teşekkürler.”

Hayalet söğüt ormanından çıktıktan sonra Xie Bi An rahat bir nefes verdi.

Fan Wu She bu durumdan hiç memnun değildi, “Ondan bu kadar çok mu korkuyorsun?”

“Kim olduğunu biliyor musun?”

“Bir hayalet.”

“O Hayalet Kral.” dedi Xie Bi An ve derin bir nefes aldı, “Sıradan bir Hayalet Kral değil, aynı zamanda tüm Hayalet Kralların Kralı.”

Fan Wu She bir “Hmm” sesi çıkardı.

İmparator Bei Yin, yeraltı diyarını yönetirken altında beş ayrı hayalet imparator bulunuyordu. Ve bu hayalet imparatorlar ölümlü ve hayalet diyarın birbirini rahatsız etmesini önlemek için kuzeyi, güneyi, doğuyu, batıyı ve Jiuyou’nun merkezini koruyorlardu. Ancak beş hayalet imparator, yeraltı diyarının işlerine karışmazlardı. Yeraltı diyarında tüm önemli işleri denetleme, ödüllendirme ya da cezalandırma meseleleriyle On Yanluo Sarayı ilgileniyordu.

Ayrıca sivil ve askeri yargıçlar vardı. Sivil yargıç Yaşam ve Ölüm Kitabı’na, Yargıç Kalemi’ne sahipti. İyi ve kötü eylemlere dayanarak canlıların ömrünü uzatır veya kısaltırdı. Askeri yargıç, belediye binasının savaş gücüne sahipti. Ve on tane de yeraltı generali ile birlikte çalışırdı.

Bu on yeraltı generalinin farklı görevleri olurdu. Gündüz ve Gece Devriyeleri olanlar ölümlü diyarın teftişinden sorumluyken, Geçici Ölümsüz olanlar insan ruhlarının toplanmasından sorumluydu. Öküz Başı ve At Yüzü kurtarılan ruhları yönetmekten sorumluyken, Leoparın Kuyruğu, Kuşun Gagası, Balık Yüzgeçleri ve Yaban Arısı hayvanların ruhlarını toplamaktan sorumluydu. Cehennemdeki cezalardan sorumlu olan kişi ise bütün generallerin başı olan Hayalet Kral’dı. Ayrıca, yeraltı generallerinin de her birinin kendi astları olurdu.

Cehennemin on sekiz seviyesinde cezalandırmaktan görevli olan on sekiz Hayalet Kral vardı. Hayalet Kralların Kralı ise Jiang Qu Lian’dı.

Xie Bi An söze girdi, “O yaşarken çok erdemli bir hayat sürdükten sonra ölümsüzken de saygın biri olan Lord Cui gibi değil. O açgözlü hayaletlerden biri, böyleleri yaşarken kötü oldukları için öldüklerinde de hayalet olarak reenkarne olurlar.

Fan Wu She’nin gözleri kasvetliydi, “Daha önce sana zarar mı verdi?”

“Hayır.” dedi Xie Bi An hafifçe utanmıştı, “Aslında küçükken bana efsun çalışmayı o öğretmişti ama küçüklüğümden beri ondan korkuyorum. Hayalet Kral olabilmek için, yüz tane insanı ya da bin tane hayaleti yemiş olmak gerekiyor. Tüm Hayalet Kral’ların üstünde bir Hayalet Kral olmak için kaç hayaleti yemiş olabilir? İmparator yeraltı diyarının başı olmasına ve cehennemi yönetmesine izin verdi, çünkü ölümlü diyarda sorun çıkarmasından korkuyordu. Fengdu Bariyeri bile ona engel olamıyordu.”

“Ben yanındayım, gelecek sefer ondan korkma.”

Xie Bi An gülümsedi, “Sen yanımda olduğun için, yeraltı diyarında fazladan bir arkadaşım var.”

“Yarın ona gerçekten de çay mı götüreceksin? Yoksa Bo Zhu’yu mu göndereceksin?”

“Hayır, Bo Zhu ondan korkuyor. Burada güçsüz olup da, ondan korkmayan hiçbir hayalet yok. Ben kendim gideceğim, bana bir şey yapamaz. Çünkü Shizun’dan korkuyor.”

“Senin yerine ben gideceğim.”

“Hayır, yeraltı diyarında tek başına dolaşamayacağını unuttun mu?”

“O halde seninle gideceğim.”

“Pekala.” dedi Xie Bi An, gerçekten de Jiang Qu Lian ile yalnız görüşmek istemiyordu.

“Hayalet olarak reenkarne olmasına neden olacak ne yaptı?”

Reenkarnasyonun altı farklı yolu vardı ve üç tanesi en kötü olanlardı. İlki hayalet olarak reenkarne olmak, ikincisi hayvan olarak reenkarne olmak ve üçüncüsü cehenneme doğrudan gönderilmekti.

Xie Bi An başını salladı, “Ona çocukken bu soruyu sorduğumu hatırlıyorum. Ama bilmediğini söylemişti. Neden üç yaşam taşını görmek için gitmediğini sordum, geçmiş yaşamını bilmek istemediğini söyledi.”

ÇN: Üç yaşam taşı mitolojiden bir şeymiş, kişi reenkarne olduktan sonra geçmiş yaşamına bakabilirmiş.

Fan Wu She’nin gözleri fal taşı gibi açıldı, “Peki ya sen, geçmiş yaşamlarını görmek için neden üç yaşam taşına gitmedin? Merak etmiyor musun?”

“Gittim.”

Fan Wu She’nin nefesi kesilmişti.

Xie Bi An sesini alçalttı, “Üç yaşam taşında geçmiş hayatlar ancak Meng Po Çorbası’nı içmeden önce görülebilir. Yani öylece gidip bakamazsın. Sakın kimseye söyleme, ben oraya gizlice gittim.”

“Ne gördün? Geçmiş hayatında işlediğin günahları gördün mü?!”

“Hiçbir şey göremedim.” dedi Xie Bi An hayal kırıklığına uğramış bir şekilde.

“…Neden?”

“Daha öncesinde Lord Cui’ye bunu sordum. Ama tabii ki de gizlice gidip baktığımı söylemedim. Bana bazı insanların geçmiş yaşamlarını göremediğini söyledi. Lord Cui’nin dediğine göre tanrılar geçmiş yaşamlarını göremezmiş. Çünkü tanrılık reenkarne olmaktan daha fazlasıymış ve bu nedenle üç yaşam yaşı tanrılarda işe yaramazmış.”

“Neden yükselmene rağmen yeraltı diyarına geldin?”

“Çünkü bu kişi Cennetin Oğlu,” dedi Xie Bi An gülümseyerek, “Lord Cui bazı tanrıların felaketi deneyimlemek için imparator olarak yeryüzüne indiğini söyledi. Eğer başarılı olurlarsa, tekrar cennete gidebilirlermiş ama başarılı olamazlarsa insana dönüşürler ve reenkarne olmayı beklerlermiş. Hangi yaşamımda imparator olduğumu bilmiyorum.”

Fan Wu She, Xie Bi An’a bir bakış attı. Kan gözlerine hücum ediyordu.

Fakat Xie Bi An o anda Fan Wu She’nin ne kadar korkunç göründüğünü fark etmemişti. Kendi kendine mırıldandı, “Ne yazık ki, aciz bir imparatormuşum. Cennete geri dönemedim ve günahlarımı telafi etmek için reenkarne olmak zorunda kaldım.”

Fan Wu She yumruklarını sıktı, başını çevirdi ve oradan uzaklaştı.

“Shidi, yarın mantı yemek istiyor musun?”


Kızıl Kral fanart:

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x