İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 174. Bölüm

Wu Chang Jie 174. Bölüm

Fan Wu She bir elini yanağına koymuş şekilde, yanında uzanan ve uzun süredir derin bir uykuda olan Xie Bi An’ı seyrediyordu.

Karşısındaki bu kişi gündüzleri çok nazik ve masum; geceleriyse oldukça savunmasızdı. Gecenin yarattığı “tahribat” yüzünden terli saçları yüzüne yapışmış; gözlerinin kenarlarında kırmızı izler belirmiş ve dudaklarını şişmişti. Usul usul nefes alıyordu ve ara sıra kirpikleri titriyordu ama öylesine derin bir uykudaydı ki, onu gören kimse onu uyandırmaya kıyamazdı.

Fan Wu She bu onurlu ve yakışıklı yüzü uzunca bir süre izledi. Bakışları bir anda battaniyenin altında kalan kar beyazı omuzlara yöneldi, dili damağı kurumuş gibi hissediyordu. Artık yalnızca gözleriyle izlemek ona yeterli gelmiyordu, ona doğru uzandı; parmak uçları hafifçe Xie Bi An’ın omuzlarında ve boynunda gezindi.

Efsuncu olduğu için sürekli tetikte olması ve en ufak harekette uyanması gerekiyordu ancak Xie Bi An’dan yana hiçbir tepki yoktu. Gerçekten de son derece bitkin düşmüştü. Yüksek rütbeli bir efsuncunun kendinden geçecek kadar yorgun düşmesi önceki gecenin ne denli vahşi geçtiğini kanıtlar nitelikteydi.

Fan Wu She içten içe şunu düşündü; bu sonuçta onun ilk seferiydi. Galiba kendime hakim olamadım. Sahiden de kendisine hakim olamamıştı; yüz yıl önce kaybettiği kişiye nihayet yeniden kavuşmuştu. İnsanlık dışı işkencelere, sonsuz karanlığa ve umutsuzluğa katlanmış, acı verici hasretin ve kalbini ezip geçen pişmanlığının ortasındayken, vuslata erip eremeyeceğini bilemeden ufacık bir umut ışığına tutunmuştu. Hayatta kalmış, cehennemden tırnaklarıyla kazıyarak tırmanmış ve sevdiği kişiye kavuşmuştu. Hal böyleyken kendisini nasıl tutabilirdi ki zaten? Hem yaşamda hem de ölümde, karşısındaki bu kişiden bir daha hiç ayrılmamak için her şeyi yapabilirdi; bütün benliğini bu kişinin bedenine kazımak için can atıyordu.

Shixiong’um, Dage’m, ruh eşim.

Xie Bi An’ı uyandırmaktan korkuyor olmasaydı, o anda onu kollarının arasına mühürlerdi.

Fakat güneş yüzünü gösterdiği anda, Xie Bi An her zamanki gibi uyandı. Puslu gözleri aralanır aralanmaz Fan Wu She’nin kendi üstüne odaklanan bakışlarıyla karşılaştı. Zihni bir anlığına bulanıklaşsa da hızlı bir şekilde kendine geldi. Önceki gecenin anıları zihninde su üstüne çıktıkça yüzü kızarıyordu.

“Shixiong uyandı demek,” dedi Fan Wu She ve ona gülümseyerek baktı. Bu büyüleyici tilki gözleri o kadar duygu yüklüydü ki, insanın ruhunu baştan çıkarıyordu.

Xie Bi An ona bakarken kendinden geçti. Yüzü baktıkça alev atıyordu; arkasına dönmek istiyordu ama bunun münasip olmayacağını düşünüyordu, yine de onunla nasıl yüzleşeceğini bilemiyordu.

Fan Wu She, Xie Bi An’ın yanına doğru uzandı ve burnuna bir buse kondurdu, “Shixiong’un yüzü kıpkırmızı olmuş.”

Xie Bi An farkında olmadan elleriyle yanaklarına dokundu, inanılmaz derecede utanıyordu. Şehvetle geçen gecenin anılarını hatırlamak istemese de hepsi birer birer gözlerinin önüne geliyordu. Bir çukur kazarak kendisini içine gömmek istiyordu.

Gerçekten anlayamıyordu, bu genç yaşta Fan Wu She tüm bunları nasıl yapabiliyordu? Yani…tüm o müstehcen ve utanç verici şeyleri. Üstelik bütün bir gece sürmüştü. Onunla beraber bu hovardalığı nasıl yapmıştı? Gerçekten çok tuhaftı.

Fan Wu She, Xie Bi An’ın yüzünü kapatmaya çalışan elini çekti ve kıkırdadı, “Shixiong neden hala böyle utangaç davranıyor? Dün gece halinden gayet memnun değil miydin?”

“S-Saçmalama,” diyerek kekeledi Xie Bi An, “Daha, daha fazla bir şey söyleme.”

“Utanınca da ayrı bir tatlı oluyorsun,” dedi Fan Wu She ve onu öptü, “Seni tekrar yemek istiyorum.”

Xie Bi An çok utanmıştı ama Fan Wu She’ye karşı çıkamıyordu. Bu yüzden yataktan kalmaya çabaladı ve o anda bedeni sızladığı için yüzünü acıyla buruşturdu.

“Shixiong kalkmak için bu kadar aceleci olma,” dedi Fan Wu She, Xie Bi An’ı tutarak kollarının arasına geri yatırdı ve belini doğru miktarda güç kullanarak ovalamaya başladı. Ardından yanağına bir öpücük kondurdu, “Shixiong benim yüzümden bitkin düştü ama ne yapayım? Seni çok seviyorum. Dün gece öyle güzeldi ki…hatta hayatımın en güzel gecesiydi. Shixiong’un da hoşuna gitti mi?”

“Ben…bilmiyorum,” dedi Xie Bi An ve itaatkar bir şekilde Fan Wu She’nin göğsüne yattı. Bu birkaç sevgi cümlesi tekrar aklını başından aldığı için bir anlığına şefkat dolu olan Shidi’sinin önceki geceki doyumsuz bir canavara dönüştüğünü unutuverdi. Ağlasa da, merhamet dilese de bir nebze bile fayda etmemişti.

“Ne demek bilmiyorum? Senin de hoşuna gitti, değil mi?” diyerek üsteledi Fan Wu She ve Xie Bi An’ın kulağını hafifçe ısırdı, “Shixiong benimle birlikte olmaktan hoşnut mu?”

Xie Bi An usulca başını salladı.

“O halde Shixiong da zevk aldı mı?” dedi Fan Wu She, bir yandan da ruhani güç aktararak Xie Bi An’ın ağrıyan yerlerini ovalıyordu ve acılarını dindiriyordu.

Xie Bi An yine utançtan kızardı, “Soru sormayı bırak artık, hem ne biçim bir soru bu böyle?”

“Ama Shixiong, iyi bir iş çıkarıp çıkarmadığımı bilmek istiyorum,” dedi Fan Wu She, biraz kaygılı görünüyordu, “Bu benim de ilk seferimdi. Eğer Shixiong’un hoşuna gitmediyse, o zaman ben….”

“Hoşuma gitti,” diyerek ağzından kaçırdı Xie Bi An, onun mahcup bakışlarını görmeye dayanamamıştı ama söyledikten sonra pişman oldu, “S-sanırım…Sanırım kalkıp bir şeyler yemeliyim.”

Fan Wu She Xie Bi An’ı memnuniyetle öptü, epey sevinçliydi, “Sahiden Shixiong da zevk aldı mı?”

Xie Bi An’ın şu anda yapmak istediği tek şey Fan Wu She’nin boyun-eğmez dudaklarını dikmekti. Yüzünü Fan Wu She’nin boynuna gömdü ve nazikçe azarladı, “Soru sormayı kes artık!”

Fan Wu She’nin dudaklarının köşeleri kıvrıldı. Xie Bi An’ın sırtını nazikçe okşarken adeta gözlerinin içi gülüyordu, “Pekala, utanma utanma. Daha fazla sormayacağım.”

Xie Bi An rahat bir nefes verdi. Gözlerini yumdu ve Fan Wu She’nin onu okşayışının ve kucaklayışının keyfini çıkardı. Bu anın tatlı sıcaklığı, hayatında daha önce hiç yaşamadığı bir şeydi; sanki tüm kalbi bu aşkla sarhoş olmuştu.

Fan Wu She, Xie Bi An’ın kulağına fısıldadı, “Shixiong’u çok seviyorum.”

“Ben de seni çok seviyorum.”

“Bu zamana kadar hep seni arıyordum. Sanki bu dünyaya yalnızca seni bulmak için gelmişim gibi hissediyorum. Ve seni buldum bir kere, artık sonsuza dek beraber olacağız.”

“Mn, birbirimizden hiç ayrılmayacağız,” diye karşılık verdi Xie Bi An, bu sevgi cümleleri kulağına biraz abartılı geliyordu ve Fan Wu She’nin söylediklerinin aslında doğru olduğunun farkında değildi.

Uzun bir süre sarılarak uzandıktan sonra Xie Bi An’ın midesi kazınmaya başladı. Fan Wu She ona biraz daha dinlenmesini tembih ederek yataktan kalktı ve hancıyı bulmak üzere odadan ayrıldı.

Xie Bi An yatakta tembellik etmeye nasıl devam edebilirdi ki? Yapması gerekenlerin bilincindeydi, Fan Wu She’nin elinde yemekle dönmesini beklerken acıya ve utanca katlandı; kalkıp yıkandı ve temiz giysiler kuşandı.

“Neden ayaktasın?”

Xie Bi An sakinliğini korumaya çalışıyordu, “Hasta değilim ki, bu saatte neden yatakta aylaklık edeyim?”

Fan Wu She gülümsedi, “Haklısın. Shixiong bir şeyler yemeli.”

Xie Bi An hafifçe öksürdü ve masaya oturdu. Ama kalçası iskemleye değdiği anda acıdan beti benzi attı.

Fan Wu She onu aceleyle kaldırdı ve kucağına oturtmak için kendine doğru çekti.

Xie Bi An çok utanıyordu. Fan Wu She onu kucağına oturttuğu ve kollarını beline sardığı anda gözlerinin önünde tanıdık ve tanıdık olmayan bazı görüntüler belirdi. O adam beline tıpkı böyle sarılmış ve onu kucağına oturması için zorlamıştı. Bazen çırılçıplak, tam da bu şekilde ona sahip oluyordu…

Xie Bi An sarsılmıştı, tabii ki de o kişi “kendisi” değildi; Zong Zi Heng’di.

“Shixiong, sorun ne?”

Xie Bi An aklı karmaşa içindeyken Fan Wu She’nin yüzüne baktı. Fan Wu She’nin önerdiği “çözüm” kesinlikle işe yaramıştı, önceki gece geçmiş anılarını hiç hatırlamamıştı. Tüm vücudu ve zihni sadece bir kişinin adını haykırıyordu ― Fan Wu She’nin. Ama o anda yine kendisine ait olmayan anıları hatırlıyordu ve tuhaf bir aşinalık yaşıyordu; önceki gece deneyimlediği her şey neredeyse…

Xie Bi An’ın kalbi öfkeyle dolup taştı. Nihayet sevdiği kişiyle unutulmaz bir gece geçirmişti, Zong Zi Xiao’yu katiyen hatırlamak istemiyordu! Zong Zi Xiao’nun gaddarlığı, Fan Wu She’nin şefkatiyle karşılaştırılamazdı bile. Fan Wu She de kontrolünü kaybettiğinde korkutucu oluyordu ama kesinlikle ikisi çok farklıydı. Fan Wu She onu asla küçük düşürmezdi.

Kendisine ait olmayan hatıraları defetmek için hemen zihninde Saf Zihin Tekniği’ni uyguladı.

“Shixiong?” diye seslendi Fan Wu She, endişeli görünüyordu. Su bardağını alıp Xie Bi An’ın dudaklarına doğru uzattı, “Biraz su iç. Çok solgun görünüyorsun.”

Xie Bi An kendine geldi ve duygularını yatıştırmak için sudan birkaç yudum aldı, “Bir şey yok, muhtemelen acıktığım içindir.”

“Peki o halde, biraz daha ye. En sevdiklerinden hazırlattım,” dedi Fan Wu She, bir parça ballı domuz pirzolası aldı ve Xie Bi An’a dikkatlice yedirdi.

Xie Bi An domuz pirzolasından bir ısırık aldı, “Bırak iskemleye oturayım.”

“Olmaz. İskemle çok sert, oturursan canın yanar,” diyerek onu ikna etmeye çalıştı Fan Wu She, “Shixiong, kucağımda kal, hem daha rahat.”

Xie Bi An, rahatlığı veya rahatsızlığı şu anda nasıl umursayabilirdi ki? Çok utansa da itaatkar bir şekilde Fan Wu She’nin kucağında oturmaya devam etti ve kendisine yemek yedirmesine izin verdi. Birbirine aşık olan insanlar hakkında en ufak bir fikri yoktu ama en azından iki erkeğin bu şekilde olmasının uygunsuz olduğunun farkındaydı. Münasip değildi ama yine de hoşuna gidiyordu. Fan Wu She’yle cilveleştiği her anı, her saniyeyi çok seviyordu.

Sevgi yumağı olmuş bir halde yemeklerini bitirdiler. Fan Wu She, yabancıların önünde soğuk ve kibirliydi ama Xie Bi An’ın önünde cilveli ve utanmaz davranıyordu; ayrıca oldukça şefkatliydi. İstekleri abartılı olsa bile Fan Wu She bu kadar tatlı davrandığında Xie Bi An onu asla reddedemiyordu.

Yemekten sonra güneş neredeyse tam tepeye yükselmişti. Artık gitmek için hazırlardı.

Ne de olsa Xie Bi An yüksek rütbeli bir efsuncuydu, birazcık rahatsız hissetmesinin dışında ciddi bir şeyi yoktu. Zaten dinlenebilmesinin imkanı yoktu, bir an önce Zhong Kui’yi görmek istiyordu.

“Li Bu Yu cesurca bir emirle çıkageldi. Şu anda dünyanın dört bir yanından efsuncular aceleyle bu tarafa doğru geliyorlar. Biz de onları mı takip edelim yoksa yalnız mı gidelim?” diyerek Fan Wu She’ye fikir danıştı Xie Bi An.

“Yalnız başımıza gidersek kaybolabiliriz,” dedi Fan Wu She, “Ama onları takip edersek de kaçınılmaz olarak geç kalırız.”

Geçitten ayrıldıktan sonra, her mevsim karlı ve fırtınalı olan o ovalarla karşı karşıya kalacaklardı. Yola aşina olmayanlar kolayca kaybolabilirdi, ayrıca bu sert koşullarda kılıçla uçmak da mümkün değildi. Oraya gidenlerin çoğu at sürerek gidiyordu.

“Neden bir rehber tutmuyoruz?”

“Gerek yok, başımızın çaresine bakarız.”

Xie Bi An tereddüt ediyordu, “Ama, yolu biliyor musun ki?”

Fan Wu She kendinden emin bir şekilde cevapladı, “Evet, biliyorum.”

Xie Bi An’ın bazı şüpheleri olsa da Fan Wu She kendinden emin görünüyordu, bu yüzden üstelemedi. Fan Wu She’nin tüm sorunları çözebileceğine dair olan güveni tamdı. Geçitten çıktıklarında Fan Wu She qiankun kesesinden iblis tayı Wuya’yı çıkardı ve Xie Bi An görür görmez afallayıp kaldı.


ÇN: Wuyaaaa oyş, özledik :3

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x