İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 175. Bölüm

Wu Chang Jie 175. Bölüm

“Ama, sen onlara…”

“Yalan söyledim,” dedi Fan Wu She kayıtsızca.

Xie Bi An ona boş boş baktı.

“Böylesine güçlü bir iblis tayını neden Li Bu Yu’ya vereyim ki?”

Li Bu Yu’nun bahsi açıldığı anda Xie Bi An, “onun” önünde diz çöktüğü ve merhamet dilendiği o parça parça anıları hatırladı. Öncesini ve sonrasını anımsayamasa da, Li Bu Yu’nun mevcut hal ve tavırlarına bakıldığında iyi biri olmadığı gayet açıktı. Yani Fan Wu She haklıydı, kötü niyetli olan insanların eline güçlü silahlar geçmemeliydi.

Xie Bi An’ın yine de biraz canı sıkılmıştı, “Wu She, bana da yalan söyledin.”

Fan Wu She duraksadı, “Shixiong…”

“Shixiong’una yalan söyleyemezsin,” dedi Xie Bi An sert bir ifadeyle, “Shizun çocukluğumdan beri bana hep yakın olduğun kişilere dürüst ve samimi olmam gerektiğini öğütledi.”

“Sana söyleseydim bana kesinlikle engel olurdun,” dedi Fan Wu She, Xie Bi An’ın elini tuttu ve hafifçe salladı, “Shixiong, kızma bana. Hem Wuya’ya binersek kaybolmayız.”

Xie Bi An, Fan Wu She’ye güzel bir azar çekmesi gerektiğini düşünüyordu ama hatasını dürüstçe kabul ettiğini görünce vazgeçti. Ayrıca dediği gibi Wuya’ya binerlerse daha hızlı gidebilirlerdi. Derin bir şekilde iç çekti, “Gelecekte Shixiong’una bir daha hiç yalan söylemeyeceksin. Eğer söylersen, gerçekten çok kızarım.”

“Tamam,” dedi Fan Wu She ve eğilip Xie Bi An’ı öptü, “Bir daha olmayacak.”

Xie Bi An öpücükten dolayı alev alan yanaklarına dokundu ve ona bir bakış attı, “Hadi yola koyulalım.”

Wuya’ya bindikten sonra Fan Wu She kollarını Xie Bi An’ın beline doladı, Xie Bi An beline sarılmış olan ellere dokundu, “Baştan uyarayım, yolculuğumuza hız kesmeden devam edeceğiz. Elin kolun rahat dursun.”

Fan Wu She masum bir bakış attı, “Bir şey yapmayacaktım.”

“Geçen sefer…” dedi Xie Bi An ve ata bindikleri ilk seferi hatırladı, Fan Wu She hiç de münasip davranmamıştı.

“Geçen sefer ne olmuştu ki?” dedi Fan Wu She, çenesini Xie Bi An’ın omzuna koydu ve kıkırdadı, “Shixiong’un neresine dokunmuştum?”

Xie Bi An onun başını itti, “Vakit kaybetmeyelim.”

“Shixiong böyle yakın oturmaktan hoşnutsuz mu?”

“Hayır, düzgün dur.”

“Kollarıma yaslan,” dedi Fan Wu She ve sıkıca sarılarak Xie Bi An’ı kendi peleriniyle sarmaladı, “Wuya çok hızlı, ayrıca hava çok soğuk ve rüzgar da esiyor. Eğer rahatsız hissediyorsan, söylemen yeterli.”

Xie Bi An’ın kalbi sıcacık olmuştu, “Gayet iyiyim, hadi gidelim.” dedi ve iyi olduğunu göstermek için hafifçe doğruldu.

Fan Wu She kulağına fısıldadı, “Ama ben Shixiong’un kollarıma doğru yaslanmasını istiyorum.”

Xie Bi An gülse mi ağlasa mı bilemiyordu, “Gündüz vakti yine aklın ne tür şeylere çalışıyor?”

“Aklım fikrim sende. Senden başka kimseye ya da hiçbir şeye ilgi duymuyorum,” dedi Fan Wu She, kendisini Xie Bi An’ın sırtına doğru bastırdı ve göğsüne yaslanmasını sağladı.

“Beni düşünmenin nesi bu kadar iyi ki?” diyerek onu alaya aldı Xie Bi An, “Henüz çok toysun. Taonun Kalbi’ni takip etmeli ve hayal gücüne mahal vermemelisin.”

Fan Wu She, Xie Bi An’ın saçlarını öptü, “Efsun eğitimi kalpte başlar. Kalbimde sadece sen varsın, bu yüzden Taonun Kalbi benim için sensin.”

Xie Bi An başta kıkırdadı ama hemen ciddi bir ifade takındı, “Bu lafları kimden öğrendin? Çok ölçüsüz.”

Fan Wu She tekrar eğildi ve bu kez de Xie Bi An’ın kulak memesini öptü, “Shixiong, seni öpmek istiyorum.”

“Acele etmemiz gerek.”

“Arkanı dön de öpeyim.”

“Hala arsızlık peşindesin.”

“Sadece bir kere.”

Xie Bi An çaresizce gülümsedi ve hızlıca başını çevirip dudaklarını Fan Wu She’nin dudaklarına bastırdı, “Pekala, hadi gidelim.”

Fan Wu She dudaklarının köşelerinin kıvrılmasına engel olamadı. Kalbi öyle bir sıcaklıkla kaplanmıştı ki; bu iki insanın kucaklaşmasının yarattığı sıcaklık sanki tüm karlı ovaları eritmeye yeterdi.

Wuya son hızla, tıpkı kara bir şimşek gibi karların arasına atıldı. Kar taneleri yüzlerine bıçak gibi keskin bir şekilde çarpıyordu. Yarattığı acı dayanılmazdı, en sonunda yüzleri tamamen uyuşmuştu.

Gece çökene dek at sürdüler. Diğer insanlardan daha hızlı olsalar da bu hızın acı çekmek gibi bir bedeli vardı.

Güneş battıktan sonra, geçen sefer Kunlun’a giderken kaldıkları mağarayı yeniden buldular. Aslında mağarayı bulan Wuya’ydı.

Attan indiklerinde bacakları neredeyse yürüyemeyecek hale gelmişti. Hatta Xie Bi An tam yere yığılmak üzereydi ki, kıl payıyla Fan Wu She tarafından yakalandı.

Xie Bi An acıyla gülümsedi, “Soğuktan her yerim uyuşmuş.”

Fan Wu She onu kucağına alıp mağaraya taşıdı ve bazı gezginler tarafından bırakılmış olan saman balyasının üstüne koydu.

Xie Bi An bedenindeki kan dolaşımını hızlandırmak için elleriyle bacaklarını ovalamaya başladı.

Fan Wu She, Xie Bi An’ın buz kesmiş olan yüzüne dokundu, ses tonu sevgi doluydu, “Çok soğuk, değil mi? Hemen ateş yakacağım.”

Xie Bi An gülümsemek istiyordu ama yüzündeki uyuşan kaslar söz dinlemiyordu, “Tamam.”

Qiankun kesesindeki kuru odunları hızlıca tutuşturduktan sonra ikisi de ısınmak için ellerini ve ayaklarını uzattı. Biraz gülünç görünüyorlardı.

Fan Wu She ellerini ısıttıktan sonra hızlıca ovuşturarak Xie Bi An’ın yanaklarını ısıttı.

Xie Bi An ona gülümseyen gözlerle baktı.

“Biraz olsun ısındın mı?” diye sordu Fan Wu She.

“Çok daha iyiyim. Ellerimi ve ayaklarımı yavaş yavaş hissetmeye başladım,” diye cevapladı Xie Bi An ve o da ısınan elleriyle Fan Wu She’nin yanaklarını okşadı, “Peki ya sen? Donuyor olmalısın.”

“Ben gayet iyiyim,” dedi Fan Wu She, “Demek hala soğuktan korkuyorsun.”

“Şey, sahiden de soğuktan korkuyorum. Ama muhtemelen nedeni…”

Xie Bi An aniden donakaldı. Karda donarak ölmek üzere olduğu o anı anımsadı. O kişi kendisi değildi ama nedense kendi anılarıyla birleşmişti ve az kalsın ağzından kaçırıyordu. Gün geçtikçe daha çok şey hatırlayacağının farkındaydı. Damlaya damlaya göl olacaktı ve sonrasında bir anı denizine dönüşecekti. Geçmişe dair tüm hatıraları geri kazanması artık an meselesiydi. Zong Zi Heng’in yaşadıkları kaldıramayacağı kadar ağırdı, o zaman geldiğinde ne yapmalıydı?

Fan Wu She, Xie Bi An’ın ifadesine baktığı anda ne düşündüğünü tahmin etti. Zong Zi Heng’in soğuktan korkmasının nedeni, neredeyse donarak ölmesiydi. Xie Bi An daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştı ama buna rağmen soğuktan korkuyordu. Şu anda geçmiş hayatındaki anılarını kendi anılarıyla karıştıran tek kişi Xie Bi An değildi; Fan Wu She de Zong Zi Heng’in gölgesini Xie Bi An’da daha çok görüyordu.

Xie Bi An çabucak kendine geldi, “Shu Ülkesi’nde doğduğum için soğuğa karşı dirençli değilim.”

Fan Wu She doğrudan konuyu değiştirdi, “Önce bir şeyler yiyelim. Karnımız tok olursa üşümeyiz.”

“Ah, tamam.”

Et yahnisi pişirip şarap ısıttılar ve her şeyi silip süpürdüler; gerçekten de artık üşümüyorlardı.

Birbirlerine sarılarak yattılar, ara sıra sohbet ettiler, bazen de birbirlerine daha çok yaklaştılar; fakat kimse böyle bir durumda uyuyamazdı.

Fan Wu She parmağıyla Xie Bi An’ın burnunun ucuna dokundu ve gülümsedi, “Shixiong’un alt bölgesi hala acıyor mu?”

Xie Bi An anında gözünü açtı ve usulca geri çekildi.

Fan Wu She yumuşak bir şekilde onun boynunu tuttu, “Korkma, sadece sana sarılmak ve öpmek istiyorum. Canının yanmasını istemiyorum.”

Xie Bi An, Fan Wu She’nin yanağından bir makas aldı, “Demek acıtacağını biliyordun.”

“Ne yapayım, Shixiong çok çekici,” dedi Fan Wu She ve ona baktı, “Kendime hakim olamıyorum.”

Xie Bi An gülerken mırıldandı, “Seni velet, Shixiong’unun iyi huylu biri olduğunu bildiğin için hep haddini aşıyorsun.”

“Ama Shixiong’un da hoşuna gidiyor, değil mi?” dedi Fan Wu She, Xie Bi An’ın elini tutup dudaklarına yaklaştırdı ve onun incecik parmaklarını ısırdı, “Shixiong kendi kendini tatmin etmekten daha çok zevk almadı mı?”

Xie Bi An’ın yüzü kızardı, kahkaha atmamaya çalışarak başını salladı, “Tüm bunları nereden öğrendin bilmiyorum.”

Fan Wu She çenesini kaldırarak onu yumuşakça öptü, “Seninle tanıştığımda kendi kendime öğrendim.”

“Yani, gerçekten de kimseyle beraber…”

“Hayır. Senden başkasını arzulamıyorum.”

Xie Bi An gülümsedi ve Fan Wu She’nin burnunun ucunu ısırdı, “Ben de. Senden başkasını istemiyorum. Hayatımda yalnızca sen ve Shizun olmasını istiyorum. Üçümüz bir aile olalım ve sonsuza dek hiç ayrılmayalım istiyorum.” Bunları söylediği esnada gözleri ışıldıyordu ve doğaüstü bir masumiyete sahipti.

“Shixiong neyi diliyorsa, ulaşması için her şeyi yapacağım,” dedi Fan Wu She ve Xie Bi An’ın uzun saçlarını okşadı, “Shizun güvende olacak, kaderi değiştireceğiz.”

Xie Bi An kararlılıkla başını salladı.

Fan Wu She, Xie Bi An’ın elini tuttu ve havaya kaldırdı, ardından parmaklarını onun parmaklarına kenetledi. Birbirine sıkıca kenetlenen bu iki eli hayranlıkla seyrediyordu.

Xie Bi An bir kahkaha patlattı, “Ne oldu?”

“Seninle böyle el ele olabilmek…” dedi Fan Wu She, kalbine derin bir acı saplanmıştı, “Beni çok mutlu ediyor.”

Xie Bi An parmaklarını sıktı, “O halde sonsuza dek el ele tutuşacağız.”

“Shixiong, reenkarnasyonun herkes için alması gereken bir ders olduğunu söylemiştin. Eğer bu hayatında yeterince efsun çalışmıyorsan, bir sonraki hayatında daha çok çalışman gerekiyor, değil mi?”

“Bunu ben söylemedim, Lord Cui söyledi.”

“Lord Cui’nin söyledikleri doğru mu? Reenkarnasyonu kim tanımlayabilir ki?”

“O halde reenkarnasyon sana göre nedir?”

“Ben de reenkarnasyonun ne olduğunu bilmiyorum. Fakat neden insana önceki hayatındaki hataları telafi etme şansı verilmesin ki? Bir keresinde bana insanların geçmişlerini unutmadıkça her şeye yeniden başlama şansına sahip olamayacaklarını söylemiştin. Ama pek çok kişi, önceki yaşamın anıları onlara acı verse de geçmişini unutmak istemiyor. O anıları unuturlarsa, kendilerine ihanet etmiş olmazlar mı? Unuturlarsa, geçmişte yaptıkları tüm hatalar artık anlamsız olmaz mı?”

Xie Bi An bir müddet düşündükten sonra karşılık verdi, “Düşünme şeklin merak uyandırıcı. Belki Zong Zi Heng de seninle aynı fikirdedir ve bu yüzden anılarıyla beni rahatsız ediyordur.”

Fan Wu She acıyla gülümsedi, “Kesinlikle değil.” Çünkü tereddüt etmeden beni unutmayı seçti. Türlü oyunlar çevirdi, kılıcını bana doğrulttu, kendi canına kıydı ve Meng Po Çorbası’nı içti. Her seferinde bana sırtını döndü.

“Nereden biliyorsun?”

“Meng Po Çorbası’nı içti.”

“Yeniden başlamak istiyordu.”

“Her şeye yeniden başlamaya ne hakkı vardı ki?” dedi Fan Wu She, aniden ses tonu değişmişti.

Xie Bi An kaskatı kesildi, kalbinde açıklanamaz bir huzursuzluk baş gösteriyordu.

Fan Wu She anında söylediklerinin uygunsuz olduğunun farkına vardı. Zong Zi Heng hakkında konuştuğu sürece duygularını kontrol etmekte zorlanıyordu. Usulca Xie Bi An’ın yüzüne dokundu, “Shixiong, ondan bahsetmeyelim.”

“Hiç düşündün mü?” dedi Xie Bi An, Fan Wu She’nin gözlerine baktı ve şaşırtıcı bir şekilde sakin görünüyordu, “Zong Zi Heng yeniden başlamayı seçmeseydi, sen ve ben ne karşılaşırdık ne de birbirimizle tanışırdık. Zong Zi Heng Meng Po Çorbası’nı içmeseydi, bu dünyada Xie Bi An diye biri hiç olmazdı!” Fan Wu She’nin yüzü bir kez daha zihnindeki Yüce İblis’le eşleşti. Zong Zi Heng’in hatıraları tarafından defalarca işkence gördüğü bu günlerde, bu iki kişiyi birbirinden ayırt edebilmek için her yolu denemişti. Fakat yine de kalbinde biriken şüpheye engel olamıyordu.

Fan Wu She afallayıp kaldı ve aniden dünyasının tepetaklak döndüğünü hissetti. Kalbinde cevap bulamadığı tek bir soru vardı; Xie Bi An’ı mı yoksa Zong Zi Heng’i mi istiyordu? Aynı kişilerdi, ama değillerdi de. Çocukluk anılarını paylaştığı Dage’sını ve ona aşık olan, tüm kalbiyle güvenen Shixiong’unu istiyordu.

Ama ikisine birden sahip olamazdı. Bir seçim yapmak istemiyordu, bu yüzden kollarındaki kişiye sımsıkı sarılıyordu. Xuanyuan Gizli Kutsal Tılsımı’nı ve önceki yaşamında sahip olduğu güçlere sahip olmak istiyordu. Bu hayatını dolu dolu yaşarken, sevdiği adamı kimsenin ondan koparıp almaya cüret edememesini diliyordu.


ÇN: Fan Wu She evlen benimle… Ama yalnızca FWS, ZZX değil sdkdsdfg Yalnız ben bu bölüm Wu She’nin ikilemini derinden hissettim. Xie Bi An’ı Zong Zi Heng’e benzediği için istiyor olabilir mi?….

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest


0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

Light
Dark
0
Would love your thoughts, please comment.x