Shen Nong Kazanı’na yaklaştıkça, Jiuzhou’nun her yerinden daha fazla efsuncu oraya doğru gidiyordu. Görünüşe göre buz kristallerini yağmalamak için fırsat kollayan çok sayıda kötü niyetli insan vardı. Xie Bi An ve Fan Wu She kendilerini gizlediler, ne diğer efsuncular tarafından ne de Zhong Kui tarafından fark edilmek istemiyorlardı.
Uzakta, görüş alanlarına kazan şeklinde bir “dağ” girdi. Bir dağ kadar devasaydı ama ona dikkatlice bakan herkes aslında gerçek bir dağ olmadığını açıkça anlayabiliyordu. Engebeli kayalıkların olduğu dik ve tuhaf bir zirveye sahipti. Kunlun’un uçsuz bucaksız karlı ovalarında karın dokunamadığı tek bölgeydi ama üzerinde bir santim bile çimen yoktu. Tamamıyla koyu renkli bir toprakla kaplanmıştı.
Beyaz bir örtüyle kaplanmış olan yeryüzünün üstüne sıçrayan bir mürekkebi andırıyordu ancak çağlar boyunca var olmuştu. Dört kadim büyülü hazineden biri; Shen Nong Kazanı.
Milyonlarca yıldan bu yana Kunlun halkı Shen Nong Kazanı’nın çevresinde bir yerleşim yeri inşa etmişti; bu şehrin adı Chidi Şehri’ydi. Chidi Şehri, tanrıların soyundan olanlar için Shen Nong Kazanı’nı korumak üzere kullanılan bir kaleydi. Şehirde sekiz tane kale vardı ve hepsi Bagua Platformu’na* göre inşa edilmişti; Qian, Dui, Li, Zhen, Xun, Kan, Ge ve Kun. Son derece güçlü sınırları ve savunmasıyla Jiuzhou’daki en büyük Bagua rünüydü. Şimdiye dek kimse denemeye cüret edemediği için Chidi Şehri hiç işgal edilememişti. Tam olarak Fenglin Kıtası’ndan yirmi mil uzaklıktaydı, bu yüzden bu şehri Cangyu Sekti idare ediyor ve aynı zamanda da Shen Nong Kazanı’na hükmediyordu. Eğer biri silah, ölümsüz hap ya da ölümsüz hap arıtmak istiyorsa ilk olarak Cangyu Sekti’ne saygılarını sunmak zorundaydı.
ÇN: Bagua denilen şekil Feng Shui’deki sekizgen şey. Sekizgenin her bir bölmesinde bilgelik, ün, aile, kariyer, sağlık vs gibi şeyler yazıyor (paragrafta yazan qian, dui, li zhen) ayrıca hepsinin de farklı bir elementi var. Bölüm bitsin Feng Shui’yi araştıracağım ben de sdjfdjsf
İlaveten, Chidi Şehri iyi bir şekilde güçlendirilmiş olsa da bu, Cangyu Sekti’nin kusursuz olduğu anlamına gelmiyordu. Shen Nong Kazanı aslen bir yanardağdı ve Cangyu Sekti’nin buz büyülerine karşı bir tezatlık oluşturuyordu. Bu nedenden ötürü Cangyu Sekti’nin efsuncuları Chidi Şehri’nde efsun çalışmak istemiyorlardı ve bunun yerine Fengming Gölü’nün dibindeki buz kristallerini kullanıyorlardı. Haliyle de Fenglin Kıtası, Cangyu Sekti’nin kıdemlilerinin sırayla idare etmek üzere görev aldığı Chidi Şehri’nden çok farklıydı.
Fakat bugünkü durum geçmişe nazaran bir istisnaydı. Qi Meng Sheng’in güçleri kusursuzluğun bir adım yakınındaydı ve çoktan raydan çıkmıştı. Bunun bedeli ya sonsuz yaşama kavuşmak ya da ölmekti. Bin yıldır kimse Cennet’e yükselememişti, hatta yenilmez olan Yüce İblis dahi bunu başaramamıştı. Qi Meng Sheng eğer hayatta kalmayı istiyor olsaydı, önceki bedenini buz kristalleriyle onarması gerekirdi. Fakat çok sayıda öğrencisini de yanına alarak Chidi Şehri’ni savunmaya gelmişti. Kaçınılmaz olarak da, Fengming Gölü’ndeki buz kristalleri büyük miktarda yağmalanmıştı. Ölümsüz bir altın özünü arıtma isteği sanki, dünyayı yutmak isteyen gözü dönmüş bir ayının açlığı gibiydi.
Li Bu Yu, ölümsüz efsun dünyasının çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu bildiği için cesurca öne çıkarak efsunculara bir emir göndermişti. Eğer Qi Meng Sheng amacına ulaşırsa, ikinci bir Zong Zi Xiao’ya dönüşecekti. Chidi Şehri’nde gerçekleşecek olan savaşın çok kanlı geçeceği pekala anlaşılabilirdi.
Xie Bi An ve Fan Wu She sekizgen şeklinde inşa edilen şehre bakarak Chidi Şehri’nin dışındaki karlı tepeye doğru yürüdüler. Shen Nong Kazanı tam ortada duruyordu, o mesafeden bile kazanın dışındaki çatlakları görebiliyorlardı.
Xie Bi An daha önce bir kez Chidi Şehri’ne gelmişti. Altı ya da yedi yıl önce Lan Chui Han bir kılıç arındırmıştı ve Zhong Kui bu eğlenceyi kaçırmaması için onu da yanında götürmüştü. Fan Wu She’ye bildiklerini anlatmaya başladı, “Shen Nong Kazanı’nın dışındaki siyah kalın tabaka, yanardağın külleri. Güçlü görünse de aslında yalnızca katılaşmış bir toprak. Yanardağın patlamasıyla birlikte yıllar içerisinde birikmiş. Shen Nong Kazanı’nın gerçekte nasıl göründüğü artık anlaşılamıyor.”
Fan Wu She, önceki hayatında Shen Nong Kazanı’na pek çok kez gelmiş olmasına rağmen Shen Nong Kazanı’nın içindeki ocağın açıldığını daha önce hiç görmemişti, “Ocak açıldığında ateş yanıyor mu?”
“Evet ama düzgün bir şekilde kontrol edildiği sürece etrafa yayılmaz. Cangyu Sekti’nin mensupları bu konuda daha deneyimli. O zamanlar Lan Dage’nın kılıcının arıtılmasını izlemiştim, öylesine muhteşemdi ki…adeta büyülenmiştim,” dedi Xie Bi An ve o sahneyi tekrar anımsadı, “Xianyue Köşkü çok zengin.”
Fan Wu She soğuk bir şekilde bir “hmm” sesi çıkardı. İçten içe Xianyue Köşkü’nün bu kadar varlıklı olmasının sebebinin Zong Klanı olduğunu düşünüyordu. Uyandıktan sonra Xie Bi An, Zong Zi Heng’in bir oğlu olduğunu ve Lan Chui Han’ı andırdığını söylemişti. Junlan Kılıç Tekniği, orkideler, Xianyue Köşkü’nün İmparator Zong öldükten sonra kurulması… Tüm bunlar neden daha önce aklına gelmemişti ki?
Xie Bi An, Fan Wu She’ye baktı ve aniden bir kahkaha patlattı.
“Sorun ne?”
Xie Bi An durmaksızın kıkırdıyordu, “Ah, şimdi anlıyorum. Lan Dage’ya kaba davranmanın nedeni onu kıskanmanmış.”
Fan Wu She dudaklarını büzdü, “Neyse ki sonunda anladın.”
“O halde uzun zamandır Shixiong’unu seviyor olmalısın,” dedi Xie Bi An ve Fan Wu She’nin yakışıklı yüzünü avuçlarının arasına aldı, ancak ses tonu biraz alaycıydı, “Benden ilk ne zaman hoşlanmaya başladın?”
Fan Wu She hiç istifini bozmadan yanıtladı, “Seni gördüğüm o ilk an.”
Xie Bi An önce afalladı, ardından da utançla başını eğdi. Dudaklarını yaladı, gülümsemekten kendini alamıyordu, “Ama bana çok soğuk davranıyordun, bu yüzden benden nefret ettiğini düşünmüştüm.”
Fan Wu She, Xie Bi An’ın elini tuttu, “Seni hep sevdim.”
Xie Bi An, Fan Wu She’ye yaklaştı; yüzünde her zamanki sıcak gülümsemesi vardı, “Bundan sonra Lan Dage’ya düşman kesilme, o ve ben yakın dostlarız.”
“Sen onu dostun olarak görüyorsun ama o da seni öyle görüyor mu ki? Ayrıca çapkınlığı dillere destan olmuş,” diyerek mırıldandı Fan Wu She, “Sana en değerli orkidelerini bile verdi.”
“Orkideleri verdiğinde ben henüz yetişkin değildim. Bana hep küçük kardeşiymişim gibi davrandı.”
“Ama şimdi bir yetişkinsin.”
Xie Bi An gülse mi ağlasa mı bilemiyordu, “Lan Dage dürüst ve saygın biri. Sen aklında kurmayı seviyorsun.”
“Ben dar görüşlü biriyim,” dedi Fan Wu She ve Xie Bi An’ın elini sıkıca tuttu, “Yalnızca bana ait olmanı istiyorum.”
Küçüklüğünden beri Dage’sının yalnızca kendisinin olmasını istiyordu. Diğer kardeşleri ya da gelecekteki “yengesi” de dahil, her kim olursa olsun ondan asla çalamazdı.
Xie Bi An sevecen bir tavırla Fan Wu She’nin başını okşadı, “Böyle zamanlarda hala büyümemiş olduğunu fark ediyorum.”
“Ben……”
“Pekala, pekala. Bundan sonra ne yapacağımızı kararlaştırmamız lazım,” dedi Xie Bi An ve çenesini kaldırarak Shen Nong Kazanı’nı işaret etti, “Chidi Şehri kilit altında. Shizun ve diğer efsuncuların güney tarafında olduklarını duymuştum. Shen Nong Kazanı’ndaki ocağın açılmasını bekliyor olmalılar.”
Fan Wu She başıyla onayladı, “Ocak açılırsa alevleri dizginlemek için çok sayıda efsuncu gerekecek demektir. Chidi Şehri’nin savunması ocak açıldığında zayıflayacak.”
“Fakat Qi Meng Sheng’in ele geçirdiği kişi İmparator’un reenkarnasyonu değil. Altın özünü başarıyla arıtması mümkün değil. Ocak açıldığında her şey ortaya çıkacaktır. Shizun…” dedi Xie Bi An kaşlarını çatarak, “Shizun bunun farkında olmalı.”
“Diğer insanlar bilmiyor ve Shizun da Li Bu Yu’ya söylemeyecektir. Shizun’un neler planladığını anlayamıyorum.”
“Şu anda gidip Shizun’u bulamayız. Aksi takdirde, benim varlığım dikkatini dağıtır,” dedi Xie Bi An ve bir müddet düşündükten sonra ekledi, “Shizun’un kaderini değiştirmek için Qi Meng Sheng’i mağlup etmek zorundayız. Ama Chidi Şehri’ni işgal etmek için beni yem olarak kullanmak…”
“Aklından bile geçirme,” diyerek onun sözünü kesti Fan Wu She, “Shizun’u kurtarmak için buradayız. Ama sen tehlikede olursan kimseyi gözüm görmez.”
Xie Bi An anında onu teskin etmeye çalıştı, “Yalnızca fikir alışverişinde bulunuyoruz. Ben de kendimi bu savaşa dahil etmek istemiyorum ancak bu tehlikeli bir mücadele. Kim bunun tamamen dışında kalabilir ki?”
“Hayır, senin gerçek kimliğin bizim zaferimizin anahtarı olacak. Yem olmaya nasıl kolayca gönüllü olabilirsin?” dedi Fan Wu She, “Qi Meng Sheng şu anda bir adım önde, lakin kaçırdığı kişinin gerçek reenkarnasyon olmadığını anladığında şans bizden yana olacak.”
“Haklısın,” dedi Xie Bi An ve Chidi Şehri’ne baktı, “Şehir iyi şekilde tahkim edilmiş, savunmayı dışarıdan kırmak mümkün olmayabilir ama içeriden kırmak daha kolay. Unutma, şu anda Qi Meng Sheng’in yanında onu kandıran biri var.”
“Huang Daozi’nın öğrencisi,” dedi Fan Wu She, “Adı Qing Wu Zi, ayrıca Shifu’su kadar tanınmış biri değil. Shifu’sundan Luo Shui Yeşim Zırhı’nı miras almasına rağmen itibar kazanmak için çabalamadı. Neden Qi Meng Sheng’in Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı bulmasına yardım ettiğini ama İmparator’un reenkarnasyonu konusunda onu yanılttığını cidden merak ediyorum.”
“Bariz bir şekilde benim altın özümü alamasın diye,” dedi Xie Bi An ve kaşları hafifçe çatıldı, “Ama Qing Wu Zi’nın kötü niyetli olduğuna dair içimde bir his var.” Görünüşe göre Zong Zi Heng’in anılarının arasında Huang Daozi da vardı. Pek emin olamasa da bu isim onda bir huzursuzluğa neden oluyordu.
“Muhtemelen o da senin altın özüne göz dikmiştir ve bu sebeple Qi Meng Sheng’in kolayca ele geçirmesine izin vermiyordur,” dedi Fan Wu She ve gözlerini kıstı, “Hepsi birer birer ölmeyi hak ediyor.” Tüm gücüyle savaşacak ve kimsenin bu kişinin altın özünü almasına müsaade etmeyecekti. Hatta yapabilseydi, geçmişteki o çılgın benliğine engel olmak için canını bile verirdi.
Xie Bi An bilinçsizce karnına dokundu. Bu kadar insanın onun karnını deşmek için sırada bekliyor olması tüylerini ürpertiyordu. Kim böyle bir durumdayken sakin kalabilirdi ki zaten?
“Wu She, peki ne yapmamız lazım? Sen akıllı birisin, herhangi bir fikrin var mı?”
Fan Wu She bir süre sessizce Chidi Şehri’ne baktı, “Chidi Şehri’ne sızmanın başka bir yolu yok mu?”
Xie Bi An başını salladı, “Chidi Şehri dünyanın en büyük Bagua rünlerinden birine ev sahipliği yapıyor. Sınırları çok kuvvetli. Sınırlar aşılsa bile içeride çok güçlü bir savunması var. Chidi Şehri’ne saldırmayı kimse aklından bile geçirmedi şimdiye kadar. Eğer savunmasında bir açık varsa, bunu öğrenmemizin mümkünatı yok.”
“Peki ya Qing Wu Zi ile iletişime geçmeye çalışsak?”
Xie Bi An’ın gözleri ışıldadı, “Qing Wu Zi benim kim olduğumu biliyor olmalı. Onu bizimle görüşmesi için ikna edebiliriz.”
“Belki de bizim onu bulmamızı bekliyordur,” dedi Fan Wu She soğukça, “Acaba bu adamın gizlice gerçekleri çarpıtmasındaki asıl amaç ne?”
“Amacı ne olursa olsun, Qi Meng Sheng’in benim altın özümü almasına engel olduğu sürece onu kendi yararımıza kullanabiliriz,” dedi Xie Bi An, “Ama Chidi Şehri’ndeyken Qing Wu Zi’yı nasıl haberdar edeceğiz? Ona haber verebilmek için yine de şehre girmemiz gerekmiyor mu?”
Fan Wu She bir süre düşündükten sonra cevap verdi, “Benim bir fikrim var.”
“Neymiş?”
“Lan Dage’ndan yardım isteyeceğiz.”
Bu fikir Xie Bi An’ın hoşuna gitmişti, “Shixiong’unun sözünü dinleyip ona nazik davranacak mısın?”
“Hıh.”
Xie Bi An yan tarafa doğru dönüp Fan Wu She’nin yanağına bir öpücük kondurdu, “Uslu çocuk, işte böyle Shixiong’unu dinle.”
Fan Wu She anında yelkenleri suya indirdi, “Pekala.”