Çok sayıda Merkez Ovalar efsuncusu Kunlun’a akın etmişti. Chidi Şehri kilit altında olmasaydı bile, bu kadar çok insan oraya sığamazdı. Şehrin dışındaki iki küçük handa hiç boş oda kalmamıştı ve Ölümsüz İttifak tarafından geçici bir süre kurulan çadırlar da hıncahınç dolup taşıyordu. Pek çok insanın yüksek meblağlar ödeyerek avcıların evlerinde kalmaktan başka çaresi yoktu.
Avcı evleri şehrin dışında olan oldukça basit yapılardı ancak yakında bir yer bulmaları mümkün değildi. Rüzgardan ve kardan korunmak için başlarını sokacak bir yer bulmaları şu anda en mühim şeydi. Xie Bi An küçük bir ev buldu. Henüz yeni yetişkin olan bir abla ve yedi ila sekiz yaşlarında olan erkek kardeşten orada kalmak için ricada bulundu. Aileleri evde olmadığı için onlara sormak durumunda kalmıştı. Merkez Ovalar’dan gelenlere karşı çok temkinliydiler. Geceyi orada geçirebilmek ve genç kızın güvenini kazanabilmek için Xie Bi An kar başlığını çıkarıp sıcak bir şekilde gülümsedi.
Fan Wu She, Lan Chui Han’ı aramaya gittikten sonra Xie Bi An evin genç kızıyla ateşin başında sohbet etmeye başladı, “Xiao Guniang*, adın ne?”
ÇN: *Genç Hanım-Küçük Hanım.
“Ah Lu,” diye karşılık verdi genç kız, masada oturmuş deri dikiyordu ve ara sıra gözleriyle Xie Bi An’a baktıktan sonra ihtiyatlı görünmeye çalışarak başını tekrar eğiyordu. Daha önce Merkez Ovalar’dan gelen birini hiç görmemişti, özellikle de bu denli yakışıklı olan birini.
“Ah Lu,” diyerek nazikçe seslendi Xie Bi An, “Ailen nerede? Neden evde değiller?”
“Annem uzun zaman önce vefat etti,” dedi Ah Lu, bunu söylerken yüzünde en ufak bir üzüntü belirtisi yoktu. Görünüşe göre annesi o çok küçükken dünyadan göçüp gitmişti, “Babam geçen ay şehre para bozdurmak için gitti ama Chidi Şehri aniden kilit altına alındı. Kimsenin girip çıkmasına izin verilmiyor.” Daha sonra ekledi, “Babam çok para edecek büyük bir yaban domuzu avlamıştı.”
“Demek bu yüzden sadece ikiniz varsınız,” dedi Xie Bi An ve onu teskin etmeye çalıştı, “Endişelenme, Ölümsüz İttifak burada. Chidi Şehri çok yakında açılacaktır.”
“Endişelenmiyorum,” dedi Ah Lu, başını eğdi ve iğneye bir iplik geçirdi. Elleri küçüktü ama oldukça hünerliydi, “Babam dağa avlanmaya gittiğinde en fazla on gün sonra geri dönerdi. Bu kez giderken yeterince para ya da yiyecek bırakmamıştı, yoksa sizi eve almazdım.”
“Teşekkür ederim,” dedi Xie Bi An samimi bir şekilde.
Ah Lu tekrar Xie Bi An’a gizlice bir bakış attı, “Zaten kötü insanlara benzemiyorsunuz.”
Xie Bi An gülümsedi, “Kötü insanlar değiliz.”
Havadan sudan konuştuktan sonra nihayet Ah Lu biraz da olsa rahatlamıştı. Xie Bi An’a ailesinden bahsetti, güneş batmaya başladığında ise yemek yapmak için kalktı ve Xie Bi An da ona yardıma gitti.
Yemek hazır olur olmaz Fan Wu She de geri döndü. Birbirlerine baktıkları anda Xie Bi An haberin Lan Chui Han’a ulaştığını anlamıştı.
Xie Bi An fısıldadı, “Ona nazik davrandın mı?”
“Beni kaç yaşında sanıyorsun?” diyerek kayıtsızca yanıtladı Fan Wu She.
“Bilemiyorum hala ikna olmuş değilim, benim küçük sirkem*,” diyerek ona sataştı Xie Bi An ve kahkaha atmamak için kendisini zor tuttu. Fan Wu She’nin sebepsiz yere başkalarını gücendirmesine izin vermese de, onun sirkesi* hem ekşi hem de çok tatlıydı.
ÇN: Sirke Çin’de kıskançlık ile bağdaştırılıyor.
Fan Wu She, Ah Lu’nun ve küçük erkek kardeşinin dikkatsizliğinden faydalanarak Xie Bi An’ın boynunu hızla ısırdı.
Xie Bi An eliyle boynunu kapattı, sanki bir sineği başından defediyormuş gibi elini savurdu ve sonra hiçbir şey olmamış gibi davranan Fan Wu She’ye dik dik baktı.
Dördü alçak bir masanın etrafına oturmuş yemeklerini yiyorlardı. Ah Lu’nun küçük kardeşi onları dikkatle süzmeye devam ediyordu. Ürkek bakışları çok sevimliydi. Xie Bi An çocuğa bakarken zihnindeki parça parça görüntüler aniden gözlerinin önündeki görüntüyle birleşmeye başladı. Hemen sessizce Saf Zihin Tekniği’ni uygulamaya başladı. Zong Zi Heng’in anılarının yine iş başında olduğunun farkındaydı.
Yemeğin ardından Ah Lu babasının odasını onlar için hazırladı ve yer yatağının üstüne üstü yamalı beyaz bir yorgan örttü.
Fan Wu She eliyle yorganı yokladı, “Bu çok ince, daha kalın bir şey getir.”
“Hava soğuk değil, ayrıca yatağın içi sıcak,” diyerek açıkladı Ah Lu.
Fan Wu She’nin kontrol etmesine gerek bile yoktu, çünkü elleri soğuktan karıncalanmaya başlamıştı. Odunları idareli kullanmak zorunda kaldıkları için ateş çok sönük yanıyordu, “Başka bir tane yatak daha getir, daha fazla para vereceğim.”
“Başka yatak kalmadı.”
Xie Bi An araya girdi, “Babası yeterli odun bırakmamış, o yüzden idareli kullanması gerekiyor. Zaten hava o kadar da soğuk değil.”
Havanın çok soğuk olmadığını söyleyen Xie Bi An, başını çevirdi ve Shixiong’luğunun saygınlığını bir kenara bırakarak Fan Wu She’yi yatağa çekti. Yorganla kendilerini sıkıca sardıktan sonra Fan Wu She’nin kollarına doğru sokuldu.
“Soğuk olmadığını söylememiş miydin?” dedi Fan Wu She, hafifçe gülümsedi ve Xie Bi An’ın sırtını eliyle yavaşça sıvazladı.
“Ben senin üşümenden korkuyorum,” dedi Xie Bi An, yüzünü Fan Wu She’nin yüzüne yaklaştırdı ve usulca gözlerini kapadı. Fan Wu She’nin yorganın altında kalan diğer elini tutup göğsüne doğru bastırdı, sanki kalbini de ısıtmak istiyordu.
“Mn, Shixiong çok düşünceli,” dedi Fan Wu She, Xie Bi An’ın alt dudağını emdi, ısırdı ve en sonunda onu tutkulu bir şekilde öptükten sonra yaramaz bir şekilde sırıttı, “Hala üşüyen bir yerim var, ısınması için onu Shixiong’un içine sokmam gerekiyor.”
Xie Bi An bacağına bir tekme attı ve şakayla karışık azarladı, “Birazcık terbiyeni takın.”
Fan Wu She’nin hevesi kursağında kalmıştı, “O halde, Shixiong beni elleriyle ısıtsa da yeter.”
Xie Bi An iki elini Fan Wu She’nin yüzüne koydu ve kızarana dek ovuşturdu.
İkisi de kahkahalara boğuldu. Zaman zaman birbirlerine sarılıp, öpüştüler; zaman zaman da bir sevgi yumağına dönüştüler, bazen Chidi Şehri hakkında sohbet ettiler bazen de birbirlerine sevgilerini dile getirdiler. Fakat gözlerini kapatmak istemiyorlardı. Beraberken özel bir şey yapmalarına gerek yoktu, yalnızca yan yana olmak bile kalplerindeki soğukluğu uzaklaştırmak için yetiyordu.
“Lan Dage’yla öğleden sonra mı görüştün? O zaman kısa süre sonra buraya varmış olur.”
“Mn, uykun var mı?” diye sordu Fan Wu She ve parmağıyla Xie Bi An’ın göz kapaklarını okşadı, “Uykun varsa, biraz kestir.”
“Neden uyuyayım ki? Artık kalkma vakti geldi. Bizi böyle görmesi münasip kaçmaz.”
Fan Wu She onun hareket etmesine engel olmak için kollarıyla ve bacaklarıyla sıkıca sardı, “Onu neden bu kadar umursuyorsun ki?”
“Oynaşma.”
“Hava çok soğuk, erkenden kalkma.”
Sözler ağzından çıktığı anda evin içinden hafif bir tıkırtı sesi geldi. Ses hafif olsa da Lan Chui Han tarafından kasıtlı olarak çıkarıldığı açıkça belliydi.
İkisi aynı anda yorganı kaldırdı. Xie Bi An yataktan yuvarlandı, düzgünce toplandı ve dışarı çıkmak için kapıyı itti.
Masada titrek bir şekilde yanan bir mum, masanın önündeyse mavi cüppe kuşanan dünyanın en gösterişli adamı duruyordu. Varlığının bu derme çatma evin üzerindeki etkisi tam olarak “Varlığın mütevazi meskenimi aydınlatıyor” ifadesinin ima ettiği şeyi yansıtıyordu.
Xie Bi An epey sevinçliydi, “Lan Dage.” Onu en son gördüğünde Lan Chui Han buzdan tabutun içinden daha yeni kurtulmuştu ve çok bitkin görünüyordu. Şu anda onu eskisi gibi sıhhatli görünce çok mutlu olmuştu.
“Bi An, siz ikiniz…” dedi Lan Chui Han ve bakışları Xie Bi An’ın arkasına doğru kaydı. Fan Wu She’nin çıktığı oda küçücüktü ve tek bir bakışta bile içerideki her şey görülebiliyordu. Bir yatak ve yatağın üstünde de yalnızca tek bir tane yorgan duruyordu. Tortop edilip aceleyle toplanmıştı, kullanılmış olduğu çok barizdi.
Xie Bi An arkasına dönüp bakınca aniden kendisini suçlu hissetti ve aceleyle açıklamaya çalıştı, “Fazladan yorganları yoktu.” Lakin, açıklama yaptıktan sonra pişman olmuştu. Shixiong ve Shidi’nin tek yorganı paylaşması gayet normal değil miydi? Aslında kendi söylediği şeyle kendini ele vermiş olmamış mıydı?
Lan Chui Han bir “ah” sesi çıkardı ve derin bir şekilde Fan Wu She’ye baktı.
Fan Wu She, Xie Bi An’ın arkasındaki Lan Chui Han’a dik dik baktıktan sonra o evde kalan iki kardeşin odasına doğru yöneldi.
“Endişelenmeyin, bir müddet daha uyuyacaklar,” dedi Lan Chui Han.
“Lan Dage, gel otur da konuşalım.”
Uzun boylu ve iyi görünümlü üç adam kısa bir yemek masasına oturdu. Bacaklarını uzatabilecek kadar yer olmadığı için rahatsız olmuşlardı ve dizleri istemsizce birbirine değiyordu.
Lan Chui Han, Xie Bi An’a baktı. Şüphelerle doluydu ve Xie Bi An’ın bir açıklama yapmasını bekliyordu.
Xie Bi An nereden başlasa bilemiyordu. İlk olarak en çok merak ettiği şeyi sordu, “Shizun nasıl?”
“Cennet Efendisi gayet iyi, neden onu görmeye gitmediniz?”
“Çünkü Shizun Kunlun’a gelmemizi yasakladı.”
“Cennet Efendisi güvenliğiniz için endişe duyuyor,” dedi Lan Chui Han, fakat bu sebep ona da çok ikna edici gelmiyordu, “Esasında ikiniz de yüksek rütbeli efsuncularsınız, Cennet Efendisi fazla temkinli davranıyor. Muhtemelen öğrencisi olduğunuz içindir.”
“Öyle sayılır,” dedi Xie Bi An, “Lan Dage tamamen iyileşti mi?”
“Uzun zamandır iyiydim zaten,” diyerek acıyla gülümsedi Lan Chui Han, “Sadece tek bir sorunum var; o da, artık soğuktan daha çok korkar oldum.”
“Ölümsüz İttifak’ın maksadı nedir?” diye sordu Xie Bi An.
“Kısa vadede Shen Nong Kazanı açılmadığı sürece Chidi Şehri’nin alaşağı edilmesi çok zor. Kazandaki ocak açıldığı anda Cangyu Sekti’nin efsuncuları alevleri dizginlemek için gidecektir, dolayısıyla bu bizim tek şansımız.”
Xie Bi An başıyla onayladı, “Ben de öyle tahmin etmiştim. Qi Meng Sheng’in bunu düşünmemiş olması imkansız, kesin bir şeyler planlıyordur.”
“Ne kadar hazırlıklı olursa olsun, Chidi Şehri’nin savunmasının düşmesine engel olamaz. Shen Nong Kazanı’nın açılmasını bekledikten sonra şehre saldıracağız.”
“….Shizun da böyle mi düşünüyor?”
Lan Chui Han usulca kaşlarını çattı, “Cennet Efendisi bizimle aynı fikirde değil. Birkaç gün boyunca ruhani güçlerinin tükenmesini bekledikten sonra onlara saldırmamız gerektiğini düşünüyor. Ancak altın özü arıtmak çok kolay bir işlem, sıradan birinin altın özünü arıtmak bile en fazla üç gün sürer. Mutlak İmparator’u arıtmak için Shen Nong Kazanı kullanıldığında, tarih kitaplarına göre yedi ila sekiz günü bulacaktır. Ancak yine de ne kadar süreceğini kestiremiyoruz. Ölümsüz İttifak Lideri Li, birkaç gün beklersek altın özünün başarıyla arıtılacağından endişeleniyor. Ocak açılır açılmaz saldırmalı mıyız yoksa birkaç gün beklemeli miyiz, henüz kararlaştırılmış değil.”
Xie Bi An iç çekti.
Lan Chui Han, Xie Bi An’a baktı, “Bi An, benden ne gizliyorsun? Ne yapmamı istiyorsun? Her şeyi anlat bana. Beni kimseye duyurmadan buraya çağırdığına göre gizli bir şeyler olmalı. Şu anda Qi Meng Sheng’i durdurmaktan daha önemli ne olabilir?”
Xie Bi An artık gerçekleri Lan Chui Han’dan saklamanın imkansız olduğunu biliyordu, “Shizun’un hemen saldırmak istememesinin nedeni Qi Meng Sheng’in Mutlak İmparator’u arıtamayacağını biliyor olması.”
“Nasıl yani?” dedi Lan Chui Han, iyice meraklanmıştı, “Madem arıtamayacak, neden bunca zahmete girsin ki?”
“Ele geçirdiği kişi İmparator’un reenkarnasyonu değil ve bunu ancak ocağı açtığında öğrenebilecek.”
Lan Chui Han şaşırmıştı, “Nereden biliyorsun? Cennet Efendisi de biliyorsa neden söylemiyor?”
Xie Bi An, Fan Wu She’ye baktı. Fan Wu She’nin yüzü ifadesiz olsa da onun yanında kendisini güvende hissediyordu. Sakince Lan Chui Han’a döndü, “Çünkü İmparator’un reenkarnasyonu, benim.”