İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 182. Bölüm

Wu Chang Jie 182. Bölüm

Göze batmamak için üçü ayrı ayrı yürüyerek Altıncı Kale Kan’dan farklı saatler içerisinde ayrıldılar ve Birinci Kale Qian’a doğru yola çıktılar.

Chidi Şehri’nin ana caddesi, Shen Nong Kazanı’nın yakınlarına inşa edilmişti. Shen Nong Kazanı’na bu kadar yakın bir mesafeden bakıldığında; görkemli kutsallığıyla insanda eğilip tapınma isteği uyandırıyordu. Sahiden de tanrıların şanına yaraşırdı.

Xie Bi An Doğu İmparatorunun Çanı’nı anımsadı. Efsaneye göre, dört kadim silahtan ilki olan Doğu İmparatorunun Çanı’nın gücü gökleri ve yeri yok edebilecek kadardı. Çocukken sık sık sorularıyla Shizun’unu sıkboğaz etse de, Zhong Kui Doğu İmparatorunun Çanı’ndan ona nadiren bahsetmişti. Doğu İmparatorunun Çanı’na ilk dokunduğunda bu yüce ruhani güç baskısının karşısında sersemlemiş, hatta bayılmıştı. Her ne kadar Xuanyuan Gizli Kutsal Tılsımı ve Shanhe Sheji Haritası’nı görmemiş olsa da, Shizun’unun da dediği gibi o esnada eğer Doğu İmparatorunun Çanı olsaydı, Zong Zi Xiao kesinlikle efsun dünyasında tozu dumana katamazdı.

Altıncı Kale Kan’dan Birinci Kale Qian’a gelmek; çorak arazi olan Shanbei’den, kalabalık ve refah içindeki Merkez Ovalar’a gelmek gibiydi. İki bölge arasında çok fazla mesafe olmasa da birbirleriyle yakından uzaktan alakaları yoktu. Xie Bi An’ın aklına sabah onunla beraber pazara gelmek üzere şehirden ayrılan kalabalık geldi. Aralarında kuvvetli ve genç olanların sayısı epey azdı; büyük çoğunluğu yaşlılar, güçsüzler, kadınlar ve çocuklardan oluşuyordu. Başka kasabalarda geçimlerini sürdürebilecek olanlar çoktan göç etmişlerdi, şehrin kilitlenmesinden etkilenenler Ah Lu’nun babası gibi şehrin dışında yaşayanlardı.

Qi Meng Sheng çok büyük bir günahkardı. Xie Bi An, kılıcının kabzasını daha da sıkı tuttu ve başaracağına dair kalbinde ant içti.

Birinci Kale Qian’a girer girmez yaptığı ilk şey Qi Meng Sheng’in geçici konutunun etrafını kolaçan etmek oldu. Tam da beklediği gibi, Qingfeng Kılıcı’nın varlığını anında sezmişti. Bu saray Cangyu Sekti’nin liderinin neler olup bittiğini gözlemleyebilmesi için özel olarak inşa edilmişti. Ancak Fenglin Kıtası’nın aksine, savunması o kadar da güçlü değildi ve Qi Meng Sheng Chidi Şehri’nin bariyerlerine oldukça güveniyordu. Hatta saraya koruyucu rün bile çizilmemişti.

Saraya girmek kolay olsa da, bu Qingfeng Kılıcı’nı ele geçirmenin de kolay olacağı anlamına gelmiyordu. Qi Meng Sheng böylesine önemli bir eşyayı doğal olarak dikkatle koruyor olmalıydı. Neyse ki Qingfeng Kılıcı Büyük İmparator Beiyin’in bizzat verdiği bir ruh silahı olduğu için, Yang enerjisiyle dolu olan dünyadaki qiankun kesesine koyulamıyordu. Aradığı takdirde, kesinlikle sarayın içinde bir yerlerde onu bulabilecekti.

Xie Bi An hana dönerek öğleden önce diğer ikisine katıldı. Aşağı inip yemek sipariş ettiler ve karınlarını tıka basa doyurdular.

Birinci Kale Qian’daki tüm iyi hanlar Cangyu Sekti tarafından tutulmuştu. Kaldıkları handa Cangyu Sekti’ne mensup pek çok kişi kalıyordu. Yani bir nevi aslan ve kuzu aynı inin içerisindeydi. Orada mahsur kalan insanlar kaçınılmaz olarak ara sıra hayıflanıyorlardı. Etraflarındaki bazı kişilerin yakınarak Chidi Şehri’nin ne zaman açılacağını tartıştıklarını işittiler.

“Duyduğuma göre Qi Meng Sheng altın özünü arıttığında şehir açılacakmış. Onların güç hırsları uğruna bizim gibi zavallı insanlar acı çekiyor.”

“Aa öyle mi? Bir altın özü için demek bu kadar zahmete girmiş,” dedi içlerinden biri kısık bir tonla, “Bugün Cangu Sekti’nden birkaç kadına rastladım ve Shen Nong Kazanı hakkında konuştuklarına kulak misafiri oldum. Sanırım birkaç gün sonra açılacakmış.”

“Güzel o halde. Eğer kısa süre sonra buradan ayrılamazsam elimde avucumda ne varsa harcamış olacağım ve sokakta yatmak zorunda kalacağım.”

Xie Bi An’ın yemek çubuklarını tutan eli birden duraksadı.

Fan Wu She sessizce konuşmaya başladı, “Sabah geldiğimde Qi Meng Sheng’in tüm hazırlıkları tamamladığına ve ocağı çok yakında açacağına dair bazı söylentiler duydum.”

“O zaman kandırıldığını öğrenmesi artık an meselesi,” dedi Lan Chui Han, “Muhtemelen şu anda bazı kuşkuları vardır. Qing Wu Zi’nın Altın Kaplı Yeşim Kitap’a nasıl müdahale ettiğini bilemiyorum. Nasıl oldu da Qi Meng Sheng hala anlayamadı?”

“Sanırım bunu öğrenmenin tek yolu Altın Kaplı Yeşim Kitap’a bakmak,” dedi Fan Wu She, “Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı da ele geçirebilirsek, Qi Meng Sheng’in İmparator’un gerçek reenkarnasyonunu bulmak için olan umutlarını tüketmiş oluruz.”

“Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı bulmak kesinlikle Qingfeng Kılıcı’ndan daha zor, dikkatimizi dağıtmasak daha iyi olur,” dedi Xie Bi An ve yemeğini almak için başını eğdi.

“Ne o, önceki hayatını hiç merak etmiyor musun?” dedi Lan Chui Han gülerek, “Ben bile meraktan ölüyorum.”

Lan Chui Han’ın, Xie Bi An’ın geçmiş yaşamına dair bazı şeyleri zaten hatırladığından ve unutmak istese de unutamadığından haberi yoktu.

Xie Bi An başını salladı ve konuyu değiştirmeye çalıştı, “Öğleden sonra, etrafı gözlemlemek için ayrı ayrı dışarı çıkalım.”

Fan Wu She, Xie Bi An’a baktı ve aklından Lan Chui Han’ın haklı olduğunu geçirdi. Herkes Zong Zi Heng’in hayatını “merak” ediyordu ve onun da görmek için geçerli bir nedeni vardı. Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı ele geçirmekte oldukça kararlıydı. Mademki şu anda saraya gizlice giremiyordu, o zaman daha sonra mutlaka bir fırsatını bulacaktı.

Yemekten sonra, üçü bir kez daha gizlice oradan ayrıldılar ve savunma durumunu gözlemlemek için farklı zamanlar içerisinde sarayı kontrol ettiler. Saray çok sıkı bir şekilde korunmuyordu ama gece yarısında bile sayısız insan içeri girip çıkıyordu, bu yüzden sessizce girmeleri pek de mümkün değildi. Düşük seviyeli tekniklerle bu meseleyi halletmeleri mümkün değildi.

Kendi aralarında enikonu tartıştıktan sonra sarayın yanındaki çan kulesini ateşe vermekte karar kıldılar. Rüzgar kuzeybatıya doğru esiyordu. Çan kulesindeki yangını söndüremezlerse eninde sonunda saraya da sıçrayacaktı. Hal böyle olunca da, Cangyu Sekti’nin mensupları mutlaka yangını söndürmek için dışarı çıkacaktı.

Lan Chui Han, Cangyu Sekti’nin resmi efsuncu cüppelerinden üç takım aldı, yangın sırasında içeri gizlice sızmayı planlıyorlardı.

Her şeyi hazır ettikten sonra handa gece olmasını beklediler.

Xie Bi An meditasyon yaparken kapı hafifçe tıklatıldı ve hemen gözlerini açtı.

“Wu She, sen misin? İçeri gel.”

Fan Wu She kapıyı açıp içeri girdiğinde Xie Bi An’ın yatağın başında oturduğunu ve ona gülümseyerek baktığını gördü. Bu gülümseme açıkça saf ve lekesizdi ama yine de Fan Wu She’nin içinde kirli duygular uyandırıyordu. Birkaç adım attıktan sonra Xie Bi An’ın yanına oturdu, bir hayli mutsuz görünüyordu, “O Lan denen herif tam bir baş belası, Shixiong’la uyuyamıyorum bile.”

Xie Bi An kahkaha attı, “Yine ne saçmalıyorsun?”

“Shixiong’la uyumak istiyorum sadece, fazlasında gözüm yok.”

“Buna hayaletler bile inanmaz,” dedi Xie Bi An ve Fan Wu She’nin alnına vurdu, “Ne oldu? Planımızın dışında bir şeylerden bahsetme, yoksa Shixiong sana çok kızar.”

“Hayır, ciddi bir mesele.”

“Söyle bakalım.”

“Söylemeden önce seni birazcık öpsem olur mu?”

“Sen…”

Fan Wu She çok acınası bir ifade takındı, “Günlerdir seni öpemedim bile.”

Xie Bi An son derece çaresiz hissediyordu, “Konu sen olunca cidden hiçbir şey yapamıyorum.”

Fan Wu She onun bir an bile pişman olmasına izin vermeden çenesini tuttu ve onu tutkuyla öptü.

“Mmm…bu kadar yeter…” dedi Xie Bi An ve öfkelenmiş gibi yaparak onu itti, “Bu mu ‘birazcık’?”

Fan Wu She biraz düşündükten sonra son bir kez onun kan kırmızısı dudaklarını yaladı ve tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi, “Pekala, seni daha fazla zorlamayacağım. Buraya sahiden de önemli bir mesele için gelmiştim.”

“Çabuk söyle. Lan Dage’yı da çağırmalı mıyız?”

“Gerek yok, önce Shixiong’la konuşmak istiyorum,” dedi Fan Wu She ciddiyetle, “Bence Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı da ele geçirmenin bir yolunu bulmalıyız.”

“Sen ciddi misin?”

“Tabii ki de.”

“Qingfeng Kılıcı’nı almak bizim için zaten tehlikeli ve başaramama ihtimalimiz de var. Ayrıca büyük ihtimalle Altın Kaplı Yeşim Kitap, Qi Meng Sheng’in elinde. Sence de her şeyi fazla hafife almıyor musun?”

“Hakikaten çok tehlikeli bir durumdayız fakat Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı almak tüm sorunlarımızı çözecek.”

Xie Bi An tereddütle başını iki yana salladı, “Çok riskli. Qingfeng Kılıcı’nı alırsak kendimizi başarılı sayacağız.” Ardından kafası karışmış bir şekilde devam etti, “Wu She, kendini hayallere fazla kaptırıyorsun.”

“Shixiong, Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı ele geçirmek istememin nedeni yalnızca Qi Meng Sheng’i durdurmak değil; senin için de onu almak istiyorum.”

“Elbette öyle olduğunu biliyorum….”

“Bu asıl kimliğini gizlemekten çok daha fazlası. Altın Kaplı Yeşim Kitap’ın senin reenkarnasyondan önceki hayatlarını kaydettiğini unuttun mu?”

“Ama ben Zong Zi Heng’in hayatını öğrenmek istemiyorum,” dedi Xie Bi An, açıklanamaz bir şekilde biraz tedirgin hissediyordu, “O anılar bana ait değil ve kendi anılarımla karışmalarından korkuyorum.”

Fan Wu She, “Ben de korkuyorum, işte bu yüzden Altın Kaplı Yeşim Kitap’a ihtiyacımız var,” dedikten sonra Xie Bi An’ın elini tuttu, “Lord Cui ve Meng Po geçmiş yaşamındaki anılardan kurtulmamın tek yolunun Meng Po Çorbası’nı içmek ve her şeyi tamamıyla unutmak olduğunu söylemişlerdi. Ama sen bu hayatını unutmak istemiyorsun. Shizun’u, Lord Cui’yi ve Bo Zhu’yu geride bırakmak istemiyorsun. Ayrıca benden ayrılmayı da istemiyorsun, değil mi?”

Xie Bi An başıyla onayladı.

“Ben de senden vazgeçmek istemiyorum. Altın Kaplı Yeşim Kitap, bu hayatını da içeriyor. O yüzden Meng Po Çorbası’nı içtikten sonra bu hayatındaki anılarını geri alabilirsin.”

Xie Bi An’ın gözleri parladı, “Bu…nasıl hiç aklıma gelmedi?”

“Ben de yeni fark ettim,” dedi Fan Wu She ve onun gözlerine derin derin baktı, “Shixiong, şimdiki hayatının anılarına sahip olurken geçmiş hayatının anılarından kurtulmanın tek yolu muhtemelen bu, öyle değil mi?”

Xie Bi An gerçekten de tereddüt ediyordu. Bir süre sessizce başını eğdi ve dikkatlice Fan Wu She’nin söylediklerini ölçüp biçti. Hafızası sürekli olarak geçmiş hayatının hatıralarıyla etkileniyordu ve her gün Saf Zihin Tekniği’ni uygulamak zorunda kalıyordu, ki bu uzun vadeli bir çözüm değildi. Görünüşe göre, uykudan ne zaman uyansa o anılara yenileri eklenmiş oluyordu. Böyle devam ederse, bir gün tamamen “geçmiş yaşamı” tarafından ele geçirilmiş olmayacak mıydı?

Bagua Platformu’na adım atmadan önceki anılarına, şimdiki hayatına ait olup da unutmak istemediği hatıralarına Altın Kaplı Yeşim Kitap sayesinde yeniden sahip olabilirdi.

Fan Wu She, Xie Bi An’ın tereddüt ettiğini görünce yumuşak bir tonla seslendi, “Shixiong, kaplanın inine girmek üzereyiz. Hem Qingfeng Kılıcı’nı hem de Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı alabilirsek, savaş sona erer ve Shizun da güvende olur.”

“Denemekten zarar gelmez,” dedi Xie Bi An kaşlarını çatarak, “Bu meseleyi Lan Dage’yla da tartışmalıyız. Her halükarda, ilk önceliğimiz Qingfeng Kılıcı olacak. Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı alabilirsek kendimi şanslı sayarız. Eğer uygun bir zaman bulamazsak, risk almak yerine elimizdekiyle yetineceğiz.”

“Tamam.”

Akşam karanlığı çöktükten sonra, üçü siyah renkli gece cüppelerini kuşanarak sarayın yanındaki çan kulesine koştular ve orayı ateşe verdiler. Gece rüzgar kuvvetli estiği için yangın hızla yayıldı ve çok geçmeden kontrolden çıktı.

“YANGIN VAR!!! ― ―”

“ÇABUK BURAYA KOŞUN, YANGIN VAR!!!”

“YANGINI SÖNDÜRÜN, HEMEN YANGINI SÖNDÜRÜN!”

Buz grisi cüppeleri giydikten sonra yangına müdahale etmeye çalışan kalabalığın arasına karıştılar. Kovalarla su taşımak için aceleyle koşuşturanlarla beraber sarayın içine girdiler.


ÇN: Fan Wu She çok yanlış yapıyorsun canımın içi…Anıları silmek çare mi? Bir gün ZZX olduğun ortaya çıktığında bunları nasıl açıklayacaksın?

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x