İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 187. Bölüm

Wu Chang Jie 187. Bölüm

İkisi o muhteşem manzaraya baktılar ve uzun bir süre kendilerine gelemediler.

“Shixiong, sen daha önce görmemiş miydin?”

Xie Bi An başını salladı, “O zamanlar, Lan Dage’nın kılıcının arıtılması bitmek üzereydi. Ayrıca Shen Nong Kazanı’nın üstü de yanardağın külleriyle kaplanmıştı. Gerçek halini ilk kez görüyorum. Sahiden de ilahi bir silah.”

Fan Wu She usulca gökyüzüne kadar ulaşan devasa dağa baktı, o da kazanın ilahi ışığı karşısında afallamıştı. Geçmiş yaşamındayken, ocağı açmak için hazırlanmıştı ama Dage’sının ölümü her şeyin tuzla buz olmasına ve anlamsızlaşmasına neden olmuştu.

Shen Nong Kazanı’nın dünyadaki her şeyi arıtabildiği rivayet edilirdi, ancak bu tam anlamıyla doğru sayılmazdı; çünkü ölümsüzlük yolunda hırsına yenik düşmüş insanların kalplerini arıtamazdı.

“Kısa bir süre sonra Qi Meng Sheng, elindeki altın özünün yanlış kişiye ait olduğunu öğrenecek. Umarım o zamana dek Qingfeng Kılıcı’nı Chidi Şehri’nden çıkarmış oluruz,” dedi Xie Bi An iç çekerek, “Yanzhou’nun efsuncuları bir hiç uğruna katledildi.”

Konuşurken arkasından bir tıkırtı sesi işitti, Lan Chui Han tek ayağının üzerinde zıplayarak dışarı çıkmıştı.

Xie Bi An aceleyle ona destek olmak için yanına gitti, “Lan Dage, ortada böyle gezinmemelisin.”

“Böyle bir manzarayı kaçıramazdım,” dedi Lan Chui Han, tek ayağının üzerinde dururken Xie Bi An’a yaslandı ve mecburen tüm vücut ağırlığını onun üstüne verdi.

Xie Bi An usulca gülümsedi, “Burada Shen Nong Kazanı tarafından arıtılan bir kılıca sahip olan sadece sensin. İlk kez görmüyorsun ya.”

“Kaç kere görürsem göreyim hala şok edici.”

O anda, büyük ihtimalle Kunlun’daki herkes ― ―hem Chidi Şehri’nin içindeki, hem de dışındaki tüm insanlar Shen Nong Kazanı’na bakıyordu; tabii kıskançlıkla dolup taşan ve Xie Bi An’a yaslanmış olan Lan Chui Han’a dik dik bakan Fan Wu She’nin dışındaki herkes.

Lan Chui Han üstündeki bıçak kadar keskin bakışları sezmiş olacak ki, gülümseyerek Fan Wu She’ye bir bakış attı ve kolunu Xie Bi An’ın omuzlarına atarak onu samimi bir şekilde sardı, “Bi An, beni içeri geri götür. Ayrıca midem kazınıyor, yemek yaptın mı?”

“Mn, biz de az önce yedik. Uyandığında ısıtmak için sana da ayırmıştım. Tam zamanında kalktın, yedikten sonra tekrar uyuyabilirsin.”

Fan Wu She araya girdi, “Kendin yürüyemez misin?”

“Yürüyemem, sadece zıplayabilirim,” dedi Lan Chui Han gülerek, “Ki bu da hiç zarif görünmez.”

“Kazık kadar adamın başkalarının yardımına muhtaç olması da hiç zarif değil.”

“Wu She!” diye bağırdı Xie Bi An ve ceylan gözleriyle ona sertçe baktı, “Yine kabalık ediyorsun.”

Fan Wu She homurdandı ve Lan Chui Han’a öfkeyle baktıktan sonra bir hışımla içeri girdi.

Xie Bi An tuhaf bir ifadeyle açıklamaya çalışıyordu, “O….”

“Hala çok mu toy? Hala nasıl davranması gerektiğini bilmiyor mu?” dedi Lan Chui Han alaycı bir tonla, “On yedi yaşında olmasına rağmen, hala bu bahanelerin ardına sığınmaya çalışıyorsun.”

“Lan Dage, özür dilerim,” dedi Xie Bi An çaresizce, “Hoşgörülü davranıp disipline edemediğim için sana kaba davranmaya devam ediyor. Ama hiç merak etme, bu kez onu ağır bir şekilde cezalandıracağım ve böyle davranmasına bir daha müsaade etmeyeceğim.”

“Benden neden bu kadar hazzetmiyor?” dedi Lan Chui Han ve gülümseyerek Xie Bi An’a baktı, “Sahiden de bilmiyorsun, değil mi?”

“Ben….şey, onun mizacı biraz garip.”

“Hayır, hiç de öyle değil. O sadece, seni kıskanıyor,” dedi Lan Chui Han ve Xie Bi An’a daha yakından baktı, “Gerçekten bilmiyor musun yoksa bilmezden mi geliyorsun?”

Xie Bi An utanmıştı, Lan Chui Han’ın kalbindekileri görüyormuş gibi görünen bakışlarının altında yüzü aniden alev aldı. Doğrusunu söylemek gerekirse, yalan söyleme veya gerçekleri gizleme konusunda pek de iyi değildi. O anda sanki minik sırrı gün yüzüne çıkmıştı ve kaçabilecek hiçbir yeri yoktu.

Xie Bi An’ın telaşlı bakışlarını gören Lan Chui Han bu durumdan epey keyif alıyordu ve kahkaha patlatmaktan kendini alamamıştı, “Tamam, tamam. Sana daha fazla sataşmayacağım.”

Xie Bi An, Lan Chui Han’ın içeri girmesine yardım etti, onu masaya oturttu ve hala sıcak olan yemekten servis etti.

Fan Wu She bir eliyle kılıcını tutarken duvara yaslanmış vaziyette ikisini buz gibi gözlerle seyrediyordu.

Xie Bi An ise onu görünce davranışlarını onaylamadığını belirten bir bakış attı.

Lan Chui Han yemeğini bitirdikten sonra dinlenmek üzere geri yattı. Xie Bi An onu düzgün bir şekilde yatağa yatırmıştı. Tam odadan çıkıyordu ki, bir anda Fan Wu She onu diğer odaya sürükledi. Tek kelime bile edemeden önce duvara doğru bastırıldı ve dudakları Fan Wu She’nin dudakları tarafından engellendi.

Öpücük oldukça yumuşak ve şehvetliydi ama Fan Wu She’nin dili keskin bir kılıç gibiydi. Xie Bi An’ın ağzının içindeki sıvı, kendisini beslemesinin ana özüymüşçesine ağzının içindeki her köşeyi silip süpürüyordu.

“Wu…Wu She…”

Xie Bi An neredeyse nefessiz kalmıştı. Fan Wu She’nin yakasını çekti ama Lan Chui Han’ı uyandırmaktan endişelendiği için çok fazla güç uygulamadı.

Shidi’sinin uzun uzun öpüşmekten keyif aldığının farkına varmıştı. Genellikle tüm uzuvları gevşeyene ve aklı başından gidene dek onu öpüyordu. Lakin bu seferki öpüşme her zamankinden daha uzun sürmüştü.

Xie Bi An’ın her tarafı karıncalanmaya başladığında, Fan Wu She dudaklarını onun dudaklarından ayırdı ama kollarıyla hala sıkıca beline sarılıyordu. Dudaklarını Xie Bi An’ın burnunun ucuna doğru bastırıp fısıldadı, “Sen benim Shixiong’umsun, bu yüzden beni istediğin gibi cezalandırabilirsin. Fakat ben de senin eşinim, seni cezalandırmak istediğimde bunu kabul etmelisin.”

Xie Bi An’ın hala başı dönüyordu, “Senin, senin iyi bir derse ihtiyacın var. Bir daha arsızlık edersen seni asla affetmem!”

“Lan Chui Han beni kasten kışkırtıyor. Kim bilir sana karşı ne gibi kötü niyetleri var?”

“Saçmalama,” dedi Xie Bi An ve onu uzaklaştırmaya çalıştı, “Bırak beni.”

“Bırakmayacağım,” dedi Fan Wu She ve Xie Bi An’ın boynunu ısırmak için başını eğdi, “Shixiong’uma kendimi yapıştırmayı o kadar çok istiyorum ki.”

“Fan Wu She!”

Xie Bi An’ın gerçekten kızgın olduğunu görünce Fan Wu She’nin olağanüstü çekicilikteki tilki gözleri, önündeki kemiği şiddetle koruyan ama aniden kulaklarını aşağı doğru eğen bir köpek yavrusu gibi masum ve kederli bir ifadeye büründü.

“Zavallı görünmeye hiç çalışma. Yanlış bir şey yaptığında artık bu numaraların sökmez,” diyerek sertçe azarladı Xie Bi An, “Sana açık bir şekilde Lan Dage’ya kibar davranmanı ve herhangi bir kaba davranışta bulunmamanı tembihlememiş miydim?”

“Ama tahammül edemiyorum,” dedi Fan Wu She dişlerini gıcırdatarak, “İkimiz de birbirimizi seviyoruz, neden ilişkimizi gizleyerek onun beni kışkırtmasına fırsat veriyorsun?”

“Seni ‘kışkırttığı’ da nereden çıktı? Lan Dage’nın seninle uğraştığını mı zannediyorsun? Dar görüşlü olan ve başkalarına tahammül edemeyen sensin.”

“İnsanların önünde bana sadece Shidi’nmişim gibi davranıyorsun ve benimle birlikte olduğunu sanki ayıp bir şeymiş gibi saklıyorsun!”

“Sen….” dedi Xie Bi An, hem öfkeli hem de endişeliydi, “Shidi ve Shixiong’un arasındaki bu şey onur duyulabilecek bir şey mi?”

“Seni seviyor olmam mı onursuz? Senin beni sevmen mi onursuz?” dedi Fan Wu She, kalbi incinmiş gibi dudaklarını büzdü ama gözlerinin içinde gizli bir suçlama vardı.

Xie Bi An daha da endişelenmeye başlamıştı, “Öyle demek istemedim! Seni seviyorsam seviyorumdur ama bu ahlaka uygun olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Cangyu Sekti’nde olsaydık kimse yadırgamazdı ama geleneksel sektlerin gözünde…”

“Geleneksel sektlermiş, saçmalığın daniskası!” dedi Fan Wu She, gözleri acımasız ve zalim bir ifadeyle parlıyordu, “Ölümsüz bir hayalet rütbesine sahip olan yaşayan bir insansın, buna rağmen dünyanın beş para etmeyen görüşlerini mi umursuyorsun? Neden Shizun’dan biraz kaygısız ve hür olmayı öğrenmedin?”

Xie Bi An’ın ifadesi değişti ve dişlerini gıcırdattı, “Yanlış anladın. Umursadığım asıl şey ölümsüz efsun dünyasının beni nasıl gördüğü değil, Shizun’un bizi nasıl göreceği.”

“……”

“İlişkimizin ahlaksızca olduğunu ya da bu sevginin onursuz olduğunu düşünmüyorum,” dedi Xie Bi An, Fan Wu She’nin elini tuttu ve ses tonu farkında olmadan biraz yumuşadı, “Umurumda olan tek kişi Shizun sadece. Shizun bana hem babalık hem de öğretmenlik yaptı, hayatımın sonuna kadar sürecek olan meseleleri ondan gizlemem uygun olmaz. Bu musibeti atlattığımızda ona söylemek istiyorum ama bizi kabul etmeyeceğinden korkuyorum.”

Fan Wu She’nin diken diken olan tüyleri yatıştı ve hemen Xie Bi An’ın yüzünü avuçlarının arasına aldı, “Shixiong, söylediklerine kalpten inanıyorum. Korkma, Shizun oldukça açık fikirli biri. Hem biz birbirimizi böyle severken nasıl bize engel olabilir ki?”

Xie Bi An gülümsemeye çalışsa da endişeli olduğu bakışlarından anlaşılıyordu, “Wu She, beni…” Aniden duraksadı, cesaretini toplayarak devam etti, “Beni hep sevecek misin?”

“Elbette, seni sonsuza dek seveceğim.”

“Peki ya İmparator Kong Hua’ya dönüşürsem?”

Fan Wu She’nin gözbebekleri ve sesi titremeye başlamıştı, “Ne demek istiyorsun?”

“İmparator Kong Hua’nın anıları sürekli benimkilerle birbirine giriyor,” dedi Xie Bi An kasvetle, “Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı alamazsam, ya Meng Po Çorbası’nı içerek iki hayatımı da unutmalı ya da İmparator Kong Hua’nın anılarıyla kendi anılarımın tamamen iç içe geçmesine izin vermeliyim. Geçmiş hayatımdaki her şeyi hatırlarsam, hala Xie Bi An olup olamayacağımı bilemiyorum bile.”

Ardından Fan Wu She’nin gözlerine derin derin baktı, “Eğer İmparator Kong Hua’ya dönüşürsem, beni yine de sever misin?”

Fan Wu She’nin dudakları aralandı ama en nihayetinde hiçbir şey söyleyemedi. Eskiden olduğu gibi birkaç güzel sözle onun içini rahatlatabilirdi ama şu anda dili tutulmuştu.


ÇN: Yazar “nah size bu kadar mutluluk” diyerek tekrar angst bölümlerine giriş yapıyor...

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x