İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 216. Bölüm

Wu Chang Jie 216. Bölüm

Bakışları buluştuğu anda kalpleri bin parçaya ayrılmıştı. Xie Bi An yüzünü çevirdi.

Fan Wu She hemen yüzünü geri çevirdi ve Xie Bi An’ın buz gibi ifadesini görünce kalbine bir sızı saplandı.

İkisi uzun bir süre hareketsiz kaldıktan sonra Fan Wu She fısıltıyla, “Shixiong,” diye seslendi.

Xie Bi An önce donakaldı, ardından alt dudağını ısırdı.

“Shixiong, büyümüş müyüm?” dedi Fan Wu She, Xie Bi An’ın elini tuttu ve sert, sıcak göğsüne bastırdı, “Senden daha uzun ve daha güçlü olacağımı söylemiştim. Bak dediğim gibi oldu.”

Xie Bi An’ın ifadesi giderek daha da hoş olmayan bir hal alıyordu.

“Sakın bana verdiğin sözleri geri alma. Onları geri alma,” dedi Fan Wu She, başını eğdi ve Xie Bi An’ın burnunun ucuna bir öpücük kondurdu, “Yine Shidi’n olabilirim, eğer sen…”

“Yeter bu kadar,” dedi Xie Bi An dişlerini gıcırdatarak, “Beni ve Shizun’u kandırmak için adını değiştirdin, planını uygulamak için bizim güvenimizi kazandın ve Shizun’un büyülü hazinesini çaldın. Onun ölmesi senin suçun! Sayısız kötülük yaptın ama gelmiş önümde pişkin pişkin itaatkarlık taslıyorsun. Senin gözünde ben kimim?!”

Fan Wu She’nin gözlerindeki ateş söndü ve alaycı bir şekilde gülümsedi, “Sen benim…..” Bir müddet uygun bir yanıt bulamamış gibiydi ve derin bir üzüntüye kapılmıştı. Böylece birkaç dakikalık sessizliğin ardından duygularını bir öpücükle dökmeye çalıştı.

O gün pek çok farklı şekilde öpüşmüşlerdi. İlk önce, sabırsız ve sert; ardından tutkulu ve upuzundu. Şu anki ise daha yoğundu, sanki dünyada onu öpmekten daha önemli hiçbir şeyi yokmuş gibiydi.

Fan Wu She, Xie Bi An’ın belindeki kuşağı yırttı ve büyük elleri cüppesini sıyırarak onun güzel göğsünde gezindi. Dudakları ve diliyle Xie Bi An’ın dudaklarını istila ederken Fan Wu She’nin ağzından bir mırıltı çıktı, “Sen benim eşimsin.”

Xie Bi An mücadele ediyormuş gibiydi ancak Fan Wu She’nin vücudunun altında boş yere kıvranıyordu, “Mn…şerefsiz…bırak beni…”

“Neden hep istemem yan cebime koy tavrındasın? Sana iyi davranmak istiyorum ama sen sürekli beni kızdırıp kışkırtıyorsun,” dedi Fan Wu She ve yoluna çıkan kıyafetleri Xie Bi An’ın vücudundan birer birer çıkardı. Nefesi ağırlaştı ve vücudundaki tüm kan kontrolsüz bir şekilde alt bölgesine hücum etti, “Seni istiyorum.”

Bu hükmedici tondaki “Seni istiyorum” kelimeleri tıpkı bir cadının büyüsü gibiydi. Fan Wu She’nin kırmızı dudakları ve şehvetli elleri yüzünden Xie Bi An tüm mantığını o anda yitirmişti.

Bedenindeki bütün anıları uyandı. O çılgın, yoğun ve şehvetli gecelerin tümü vücut sıvılarının ve sıcaklıklarının birbirine karışmasıyla kanıtlanmıştı. Bedenlerinden ruhlarına kadar birbirlerine kazınmışlardı ve bu iz, reenkarnasyonla bile silinemezdi. Bir kez tetiklendiğinde, tüm zincirleri kırıyor ve devasa bir saldırıyla beraber tüm mantıklarını yerle bir ediyordu.

Son derece kaotik ve kontrolden çıkmış bir şekilde sevişiyorlardı; hatta öyle ki, ruhani güçleri bile zarar görebilirdi. Kendilerine hakim olmayı bıraktıkları andan itibaren artık kontrolü tamamıyla kaybetmişlerdi. Birbirlerine çıplak bedenlerini açmakla kalmamış, delik deşik olan ve defalarca kez yaralanan kalplerini de açmışlardı.

Birbirlerine sımsıkı sarılmışlar ve bu uçurumdan birlikte düşmüşlerdi.

Xie Bi An uyandığında bir buket orkide dışında yanında kimse yoktu. Dört beş çeşit orkide bahçeden alınmıştı ve beceriksizce bir araya getirilmişti. Renkleri uyumlu olmadığından çok da hoş görünmüyorlardı. Çiçekçiliği az çok bilenler için tam bir israftı ama yine de içinde göz ardı edilemeyecek bir samimiyet barındırıyordu.

Vücut ağrılarına ve yorgunluğa rağmen, Xie Bi An orkide buketini aldı. Öfkesinden ötürü onları yere çarpmak istiyor olsa da bu narin güzellikleri kendi eliyle yetiştirmişti. Bu yüzden onları atamadı ve burnuna doğru götürüp nazikçe kokladı.

Ferahlatıcı, sade ve zariflerdi; insana kendisini yenilenmiş ve temiz hissettiriyorlardı. Hayatı boyunca orkideleri çok sevmişti, kokusundan şekline kadar çok saygın olduğunu düşünüyordu. Gençlik yıllarında dünya işlerine hakim olmadığı zamanlarda orkidelerin asil, temiz ve zarif karakterlerini kullanarak kendini dizginlemeye çalışıyordu. Fakat büyüdükten sonra bu çiçeklere layık olmadığını anlamıştı. O, yaratılış tanrısı tarafından yeryüzüne serpilen, dünyevi işlerin dalgalanmasıyla boğulan bir çamur zerresiydi.

Xie Bi An derin bir nefes aldı ve yataktan destek alarak doğruldu. Tarif edilemez bir yerden gelen utanç verici acı yüzünden yüzü renkten renge girdi ve kulakları kızardı. Zihnindeki düşünceleri kovmak için elinden geleni yaptı ve nefesini düzenlemeye çalıştı ama bedeninde garip bir ruh vardı.

Onu ele geçiren şey hala içindeydi!

Ele geçirilmenin nasıl bir his olduğunu bilmese de, insanları ele geçiren birçok kötü ruhu yakalamıştı. Bütün bu kurbanlar aslında başkasının insafına kalmışlardı. Ama hem bilinci yerindeydi hem de vücudunu istediği gibi hareket ettirebiliyordu. Ruh nişanı tahmin ettiğinden daha güçlü olabilir miydi?

Dantian bölgesinde ruhani güçlerini odaklamaya çalıştı. Fan Wu She onu engellemediği sürece, kötü ruhu kesinlikle vücudundan dışarı atabilirdi.

Ayak sesleriyle beraber buz gibi bir ses geldi, “Kıpırdama.”

Xie Bi An, Fan Wu She’ye büyük bir düşmanla karşı karşıyaymış gibi baktı.

Fan Wu She yürüdü ve yatağın kenarına oturdu. Xie Bi An ise geri çekilme içgüdüsünü dizginleyerek sessizce ona baktı.

Fan Wu She orkide buketini aldı, “Hatırlıyor musun, bahçendeki çiçekleri gizlice toplardım ve sen de hep beni azarlardın? Yılın bu zamanında hangi çiçeklerin toplanacağı, hangilerinin güzel kokacağı ya da birbirine yakışacağının kuralları vardır.” Daha sonra kendisini tutamayıp aniden güldü, “Ama bana ne kadar öğretmiş olursan ol, bunları hatırlayamayacak kadar tembelim. Sen olmasaydın bu çiçeklere dönüp bakmazdım bile.”

Xie Bi An’ın zihni hafifçe titredi. Nasıl hatırlamazdı ki? Xiao Jiu’su yürümeyi yeni öğrenirken onu oynaması için orkide bahçesine götürürdü. O zamandan beri o ya da bu şekilde orkide bahçesiyle birlikte ilgilenmişlerdi. Çiçeklerle ilgilenirken Xiao Jiu hep yanındaydı; ya etrafta koşuşturuyor, ya meditasyon yapıyor ya da kılıç pratiği yapıyordu. O zamanlar birlikte geçirdikleri en güzel zamanlardı.

O güzel zamanları asla unutmamıştı lakin ne yazık ki kötü olanlar da hafızasına kazınmıştı. İnsanlar acılı ve dayanılması güç anıları geride bırakarak sadece iyi anılara sahip olabilseydi, bu dünyada kimsenin canı bu denli yanmazdı.

Fan Wu She elini uzatarak önceki gece tutkuyla ısırdığı Xie Bi An’ın dudaklarını okşadı ve hafifçe gülümsedi, “Beni gerçekten de özlemiştin, değil mi?”

Xie Bi An kendine geldi. Xiao Jiu’nun çocuksu yüzü, önündeki kişiyle örtüşüyordu. Yüzü sebepsiz yere alev aldı ve, “Utanmaz,” demekle yetindi.

“Dün gece altımdayken tüm zincirlerini kıran Dage nasıl olur da bana utanmaz demeye cesaret eder?” dedi Fan Wu She ve eli onun ensesine doğru gitti. Onu kendine çektikten sonra dudaklarına bir öpücük kondurdu.

Xie Bi An’ın vücudu titredi ve onu itmek için usulca elini uzattı.

Fan Wu She onun elini tuttu, “Hareket etme. Şimdi sana çok önemli bir şey söyleyeceğim, beni can kulağıyla dinle.”

“…..”

“Yarın Aç Hayalet Festivali var. Benim ya da Jiang Qu Lian’ın yeraltı diyarına girmemiz için en iyi zaman olduğunu zaten tahmin etmiş olmalısınız. Sanırım altın özünü istemesi muhtemelen Jiang Qu Lian’ın gerçek amacını gizlemek için uydurduğu bir kılıf. Onun tek hedefi sen olamazsın. Qi Meng Sheng ile ne üzerine anlaşmış olursa olsun sırf sana zarar vermek için böyle bir riski göze almaz.”

Xie Bi An derin bir tonla, “Sence gerçek amacı ne?” diye sordu.

“Bilmiyorum ama olağanüstü bir şey olmalı.”

“Peki bunun seninle ne ilgisi var?”

“Seni her zaman yanımda tutacağım ve Jiang Qu Lian yanına yaklaşamayacak.”

Xie Bi An alaycı bir şekilde güldü, “Beni mi koruyacaksın cidden? Yoksa Doğu İmparatoru Çanı’na kolayca ulaşabilmek için Jiang Qu Lian ile yeraltı diyarının savaşmasını mı beklemeye çalışıyorsun?”

“Her ikisi de,” dedi Fan Wu She, yüzünde artık bir şehvet ifadesi yoktu ama bakışları derindi, “Beni Yin Yang Anıtı’ndan geçirip Doğu İmparatoru Çanı’na götüreceksin.”

“İçime gömdüğün kötü ruh sayesinde mi?”

Fan Wu She’nin gözleri kibirli ve sertti, “Jiang Qu Lian’ı yenmene yardım etme yeteneğim sayesinde.”


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x