Sonbaharın yedinci gününde ay, Samanyolu’nda yükseliyor ve Büyükayı ile Altair arasında süzülüyor. Gökte ve yerde Zhongqi var ve birincisi Zhongyuan.*
ÇN: Öncelikle, Aç Hayalet Festivali’ni kitaba özgü sandıysanız yanıldınız, çünkü gerçekten de taoizmde öyle bir festival var. Zhongqi Antik Çin’deki bir takvim sistemi. Aç Hayalet Festivali bizim takvime göre bu yıl 12 ağustostaydı. Taocular kaybettikleri yakınlarının ruhlarını anıyorlar. 2023’te kutlamak isterseniz tam 30 ağustosta olacak sdfhjd Ayrıca yukarıdaki kısım, Liu Chenweng’in Song Hanedanlığı zamanında yazdığı 《水调歌头》yani Su Melodisinin Başlangıcı şiirinden bir alıntı. Zhongyuan- Aç Hayalet Festivali. Görseller aşağıda:



Fengdu halkı için, Aç Hayalet Festivali Çin yeni yılı kadar büyük ve önemli bir kutlamaydı.
İki boyutlu bir yerde, uzun zamandır insanlarla hayaletler uyumlu bir şekilde yaşıyorlardı. Yeraltı diyarının kontrolü altında, hayaletler yaşayan insanların hayatlarını işgal etmiyordu ve insanlar da bu görünmez “komşu”larıyla, huşu içindeydi. Aç Hayalet Festivali’nde ölüler özledikleri kişileri ziyaret etmek için geri dönebilsinler diye dünya geçici olarak hayaletlere açık olurdu. Güneş battıktan sonra her aile, eve dönüş yolunda sevdiklerine rehberlik etmesi için kapılarının önüne bir fener asardı.
Bu, aynı zamanda da yeraltı diyarındaki en yoğun ve stresli gündü. Güneş battıktan sonra Fengdu Bariyeri açılacak ve henüz reenkarne olmamış hayaletlerin akrabalarını ziyaret etmesine izin verecekti. Her ne kadar Fengdu Bariyeri’nden geçseler de, o gün geri giremeyeceklerdi. Ayrıca ölümlü diyara gitmelerine izin verilen hayaletler, yaşarken büyük günahlar işlememiş olanlardı. Lakin Fengdu Bariyeri zayıfladığından bunu fırsat bilerek ölümlü diyara sızmaya çalışan kinci ruhlar da vardı. Milyonlarca Yin hizmetkarı hayaletlerin kötülük yapmasını önlemek için devriye gezecekti. Elbette yaşayan insanlar da evlerinde kalarak ellerinden geleni yapmalılardı.
Aç Hayalet Festivali sırasında Yüce İblis ve Kızıl Hayalet Kral’ın sorun çıkaracağından emin olmalarının nedeni de tam olarak buydu.
Li Bu Yu ve Lan Chui Han’ın gelişi, Fengdu Şehri’nin karanlık halkının iştahını kabartıyordu ve bu yaklaşan fırtınanın bir işaretiydi. Sıradan insanlar bile görünmez bir baskı duygusu hissediyorlardı. Ne de olsa bu hayaletlerin festivaliydi, Ölümsüz İttifak neden bu tür bir festivali kutlamaya geliyordu ki?
Üç yıl önceki Chidi Şehri savaşından bu yana, Yüce İblis’in dirilişi, İmparator’un reenkarnasyonu ve Kızıl Hayalet Kral hakkında insanları tedirgin eden pek çok söylenti yayılmıştı. Aç Hayalet Festivali sırasında Ölümsüz İttifak’ın Fengdu’ya gelişi açıkça bu anlaşmazlıklarla ilgiliydi. Önceki yıllarda, yüzlerce hayaletin efsanevi gece yürüyüşünü görmek için gün batımından sonra dışarı çıkmaya cesaret eden pek çok cesur insan vardı. Bu yıl yine her yer fenerlerle aydınlatılmıştı ama sokaklarda tek bir insan dahi yoktu.
Fengdu Şehri’nin Tanrısı olan Xu Huan, ölümlü diyarda Cui Jue’nin yöneticisiydi. Yin-Yang gözleriyle* doğmuştu ve hayaletlerle konuşabiliyordu. Yeraltı diyarı dünyevi meselelere karışmıyordu fakat Zhong Kui bir istisnaydı. Ama bu, yeraltı diyarının ölümlü diyar hakkında hiçbir şey bilmediği anlamına gelmiyordu. Çeşitli yerlerin Şehir Tanrıları, yeraltı diyarı aracılığıyla ölümlü diyarı denetlerdi.
ÇN: Hayaletleri görebilen insanlara öyle diyorlarmış,
Xu Huan, Li Bu Yu ve Lan Chui Han’ı karşıladı ve onları postacı hanlarına yerleştirdi.
ÇN: Resmi evrakları teslim eden postacıların kaldığı, atlarına su molası verdirebilecekleri han tipi bir yer.
Lan Chui Han, Xie Bi An’ı göremeyince biraz şaşırmıştı, “Geçici Ölümsüz nerede?”
“Ah, Beyaz Usta birazdan burada olur,” dedi Xu Huan, “Sizler dinlenmenize bakın, benim geri dönmem gerekiyor.”
Xu Huan gittikten sonra, Li Bu Yu gözleri kapalı bir şekilde koltuğa oturdu ve birkaç kez öksürdü.
“Shizun…”
Tam Song Chun Gui ona doğru yürüyecekti ki, Li Zhi Qing saygıyla eğildi, “Baba, boğazın kötü mü?”
Li Bu Yu gözlerini açmadı ama yine de yumuşak bir şekilde, “Kaç kere daha seni uyaracağım?” dedi. Sesi kızgın değil; güçlüydü.
“Mm, Shizun. Senin için biraz armut çorbası ısıtacağım.”
“Tamam.”
Song Chun Gui bir tarafta sessizce duruyordu.
Lan Chui Han’ın bakışları Shizun ve öğrencisinin üzerinde gezindi ve sonunda Song Chun Gui’ye derinden baktı ama Song Chun Gui onun bakışlarından kaçınıyordu.
Li Zhi Qing odadan çıkar çıkmaz, dışarıdan ayak sesleri geldi.
Li Bu Yu gözlerini açtı. Kataraktı o kadar şiddetliydi ki, gözbebekleri neredeyse bembeyaz olmuştu ama o beyaz sisin altında önündeki kişiye bakmak için çabalıyordu. Yine de ne kadar çabalarsa çabalasın karşıdaki iki kişinin yüzünü net bir şekilde göremiyordu.
“Bi An!” dedi Lan Chui Han, sandalyesinden kalktı ve aynı anda kılıcını kınından çekti. Onu sinirlendiren Xie Bi An’ın aniden ortaya çıkması değil, yanında ona eşlik eden Fan Wu She’ydi.
Li Bu Yu ile aynı postacı hanında kalanlar çeşitli ölümsüz sektlerin kıdemlileriydi. O anda hepsinin gözbebekleri, sanki büyük bir düşmanla karşı karşıyaymışçasına titremeye başlamıştı. Üç yıldır ortadan kaybolan Yüce İblis’in aniden önlerinde belirmesini hiç beklemiyorlardı.
Fan Wu She’nin alaycı bakışları üstlerinde gezindi, “Hepinizin büyükbabasından daha çok görmüş geçirmişliğim var. Ölümsüz efsun dünyası giderek daha da kötü bir hal alıyor cidden.”
Lan Chui Han soğuk soğuk terler döküyordu, “Bi An, neler oluyor?”
Xie Bi An bir sandalye buldu ve yavaşça oturdu, “Jiang Qu Lian ve Qi Meng Sheng’i yenmemizde bize yardım edeceğini söyledi.”
“Ne gibi bir iyi niyeti olabilir ki?” dedi Song Chun Gui ve yüzünde hiçbir korku olmadan Li Bu Yu’yu korumak için kılıcını onun önünde tuttu, “O yalnızca yeraltı diyarına sızarak Xuanyuan Gizli Kutsal Tılsımı’nı çalmayı amaçlıyor.”
Bunu duyunca Fan Wu She, bakışlarını ona çevirerek Song Chun Gui’yi ödüllendirdi, “Başkalarının eşyalarını ele geçirmeye çalmak denir. Xuanyuan Gizli Kutsal Tılsımı zaten bana ait.”
Song Chun Gui’nin ses tonu soğuktu, “O zamanlar Fumenghui’de seni öldürmediğim için gerçekten çok pişmanım.” Fan Wu She’nin Zongxuan Kılıç Tekniği’ni uyguladığını gördüğünde, onun sıradan biri olmadığını anlaması gerekiyordu.
“Kendine güvenmek iyidir ama kendine aşırı güvenmek aptallıktır,” dedi Fan Wu She ve aniden avucunu açtı. O anda hafif bir ruhani güçle beraber avucunda bir parşömen belirdi.
Herkes bilinçsizce bir adım geri çekildi ve hepsinin ifadesi değişti.
“O zamanlar, bu büyülü hazineyi henüz tam olarak kontrol edememiş olsam da sizi öldürmek için yetiyor da artıyordu bile. Şimdiye kadar hayatta kalabilmenizin tek nedeni, o sırada kimliğimi açıklamak istememiş olmamdır,” dedi Fan Wu She. Bir yandan elindeki Shanhe Sheji Haritası ile oynuyor bir yandan da tilki gözleriyle kalabalığı süzüyordu, “Artık benim avucumun içindesiniz. İstersem tüm Fengdu Şehri’ni diri diri yerin dibine gömebilirim.”
Xie Bi An’ın ses tonu buz gibiydi, “Fengdu Şehri yıkılırsa Gizli Kutsal Tılsım’ı alamazsın. Tam olarak ne istiyorsun?”
“Hala çok erken,” dedi Fan Wu She, pencereden dışarı baktı ve alaycı bir şekilde devam etti, “Aranızda Qi Meng Sheng ile işbirliği yapan hainler olup olmadığını kim bilebilir ki? Zamanı geldiğinde hepiniz öğreneceksiniz.”
Lan Chui Han sertçe, “Fan Wu She, işleri gereksiz yere karmaşıklaştırma,” dedi.
Fan Wu She’nin bakışları yavaşça Lan Chui Han’a kaydı. Gözleri öldürücü bir hava yayıyordu, “Fazla kibirlisin. Benim karşımda kendini daha kıdemli sanmana sebep olan şey nedir?”
Lan Chui Han ona öfkeyle baktı.
Fan Wu She’nin Lan Chui Han’a zarar vereceğinden korkan Xie Bi An’ın yüreği ağzına gelmişti, “Lan Dage, seninle özel olarak konuşabilir miyiz?”
Fan Wu She ona kasvetli bir şekilde dik dik baktı, “Konuş da gör bakalım ne oluyormuş.”
Xie Bi An dan ona bir bakış attı, “O zaman sen de gel.”
O zamana kadar sessiz kalan Li Bu Yu, tereddütle “İmparator,” diye seslendi.
Xie Bi An ona usulca bir bakış attı ve yukarı çıktı.
Üçü Lan Chui Han’ın odasına vardıklarında, Fan Wu She ve Lan Chui Han odanın iki ayrı ucunda duruyorlardı. Fan Wu She’nin önündeyken ikisi de konuşmakta zorlanıyordu, bu yüzden Xie Bi An sadece Song Chun Gui hakkında birkaç şey sorabilmişti.
Lan Chui Han çaresizce başını salladı, “Li Bu Yu oğlunu her yere götürüyor ve Song Chun Gui’ye soğuk davranıyor. Song Chun Gui, Wu Si Hai’yi öldürdüğüne dair şüpheleri gideremedi, ama yine de hala Li Bu Yu’ya körü körüne bağlı… Her neyse, Wuliang Sekti şu anda kaos içinde ve Ölümsüz İttifak da öyle. Qi Meng Sheng’in tarafına geçmek isteyen pek çok sekt var.”
“Geçmeyecekler,” dedi Xie Bi An derin bir tonla, “Qi Meng Sheng’in amacına ulaşmasına müsaade etmeyeceğim.” Fan Wu She’nin, elinde Qi Meng Sheng’e karşı bir koz olduğunu öğrenmesini istemiyordu ama ne yazık ki Lan Chui Han’la iş birliği yapamamaktan endişeleniyordu.
“Şu anki durum…” dedi derince Lan Chui Han ve Fan Wu She’ye baktı, “Bize yardım etmek istediğini söylüyorsun, ama ilk başta Kızıl Kral ile iş birliği yapmıştın.”
Fan Wu She’nin yüzünde acımasız bir gülümseme belirdi, “Benden mi şüpheleniyorsun? Ne tesadüf, ben de senin gizlice onunla anlaşmış olmandan şüpheleniyorum. Ne de olsa, çifte kumrular gibi birbirinize aşıksınız.”
Bu sözleri duyan Xie Bi An afallayıp kaldı ve Lan Chui Han’ın ise beti benzi attı, “Sen… ne dedin?!”
“Lan Chui Han, Meng Po Çorbası’nı içmiş olsan bile, eski anıların yok olmuyor. Sadece unutuyorsun. Önceki hayatından insanlarla iletişim kurduğunda anıların da tetikleniyor,” dedi Fan Wu She ve gülümseyerek Xie Bi An’a baktı, “Haklı değil miyim, Dage?”
Xie Bi An şaşkın şaşkın Lan Chui Han’a baktı.
Fan Wu She bir kez daha sözleriyle onu vurdu, “Bunca yıldır hiçbir şey hatırlamamış olduğuna inanmıyorum.”
Lan Chui Han’ın sesi titriyordu, “Sen ne biliyorsun ki? Neyi bildiğini zannediyorsun?!”
“Benim neyi bildiğimi sahiden bilmiyor musun?” dedi Fan Wu She, bakışları oldukça sertti, “Yoksa buna cesaretin mi yok?”
ÇN: Neeeeeeeeeee???? OHA OHA OHA, YOKSA REENKARNASYON TEORİMİZ DOĞRU MUYDU?