Song Chun Gui ile görüşmekten ziyade, Xie Bi An’ın önceki hayatından halletmesi gereken bazı bitmemiş işleri vardı ve Zong Ming He’nin cesedi de bunlardan biriydi.
Bugüne dek pek çok şey gelip geçmişti. Zong Ming He’ye karşı artık nefreti kalmamıştı. Zong Ming He hayatı boyunca bencil ve duygusuzdu. Karısını, çocuklarını, kardeşlerini ve hatta onuru bile feda etmişti ama sonunda yine de istediğini elde edememişti. Altın özünün çıkarılmasıyla kalmamış, Büyükayı İblis Bağlama Rünü’yle mühürlenmişti ve yüz yıl sonra ruhu tamamen dağılmıştı. Ektiğini biçmişti en nihayetinde ve hak ettiği cezayı görmüştü.
Bu isim artık kulağına oldukça yabancı geliyordu. Onunla aynı klandan ve kökenden olmasına, öz babası olmasına rağmen diğer hainler gibi o da oğlunun altın özüne göz dikmişti. Zong Zi Heng’in suçluluk duyduğu tek mesele, atalarının ve klanının tüm hazinelerinin onun ellerindeyken yitip gitmeleri ve Zong Klanı’nın yıkılmasıydı. Zong Ming He’nin cesedini klanın mezarlığına geri götürmek, atalarının ruhlarını teselli etmek adına yapması gereken bir görevdi.
Xie Bi An bunları anlattıktan sonra Fan Wu She’nin yüz ifadesi anında karanlık bir hal aldı. Zong Ming He’ye karşı geride kalan baba sevgisi zerresi de, Dage’sının başına gelenleri Altın Kaplı Yeşim Kitap’ta gördüklerinden sonra büyük bir nefrete dönüşmüştü. Aslında önceki hayatında yaşadığı pek çok şeyin sorumlusu Zong Ming He’nin açgözlülüğüydü. Hala hayatta olsaydı onu bir an bile yaşatmaz, kendi elleriyle gebertirdi.
Fan Wu She soğuk bir tonla, “Zong Klanı’nın ataları, Zong Ming He’nin o mezarlıkta olmasını ister mi sence?” diye sordu.
Zong Ming He’nin yaptığı şeyler çirkin, acımasız ve gaddarcaydı. Herhangi bir klan için böyle birinin varlığı büyük bir aşağılanmaydı.
Xie Bi An, Zong Ming’in atalarının mezarına girmeyi gerçekten hak etmediğini düşünerek kaşlarını çattı, ancak orada sonsuza kadar kalamazdı, “Ne de olsa o, İmparator Zong’lardan biri. Onu Daming Dağı’na gömelim.”
“Mezarının olmasını bile hak etmiyor.”
“O da tamamen yok mu olmalı?” dedi Xie Bi An ve gözlerini kısarak Fan Wu She’ye baktı, “Tıpkı anneme ve Shen ailesinin atalarının mezarına yaptığın gibi?”
Fan Wu She suçlu bir yürekle gözlerini yere indirdi ve küstahlığı birdenbire yok oldu, “Dage…” Kendisini açıklamak istiyordu ama affedilemeyecek kötülükler yaptığının farkındaydı.
“Hadi gidelim.”
―
İkisi Yunding’e gitti ve Song Chun Gui, onları şahsen karşılamak için dağın girişine geldi.
Daha önce Shu Dağı’na geldiklerinde Li Zhi Qing misafirperver bir tutumla onları karşılardı. Ancak büyük ihtimalle artık onların karşısına çıkmaya cesaret edemiyordu.
Sadece bir ay gibi kısa bir sürede Song Chun Gui on yıl yaşlanmış gibiydi. Bir deri bir kemik kalmıştı, saçları birkaç tutam beyazlamıştı, gözleri dumanlı bir ifadeye bürünmüştü ve oldukça bitkin görünüyordu. Hem dünyanın bir numaralı sektini devralmıştı hem de dünyanın en büyük karmaşasını.
Song Chun Gui alçakgönüllü bir şekilde eğilerek selam verdi, “Beyaz Ölümsüz.” Ancak Fan Wu She’ye tek bir bakış dahi atmadı.
Eski sekt liderinin ruhunu dağıtan Yüce İblis’le yüzleşmesine rağmen Song Chun Gui oldukça saygılı davranıyordu. Lakin yeşil Taocu cübbesi giyen efsuncular onun gibi değillerdi ve ona düşmanca bakıyorlardı.
Xie Bi An, Fan Wu She’ye yan yan baktı. Yunding’e tek başına gelmek istemişti ama Fan Wu She karşı çıkmış ve onunla gitmekte ısrarcı olmuştu.
“Song Zhen Ren, Fengdu’daki görüşmemize kıyasla pek iyi görünmüyorsun.”
Song Chun Gui usulca yanıt verdi, “Beyaz Ölümsüz de pek iyi görünmüyor. Herkes iğneyi kendine, çuvaldızı başkalarına batırmalı, değil mi?”
“Evet.”
“Beyaz Ölümsüz, bu taraftan.”
Xie Bi An iki adım attı ve Fan Wu She de onu takip etti. Song Chun Gui sonunda daha fazla dayanamayarak Fan Wu She’ye soğuk bir şekilde baktı, “Dağ kapısından geçtikten sonra Wuliang Sekti’nin bölgesi başlıyor. Senin burada beklemen gerekiyor.”
Fan Wu She ona kasvetli bir şekilde baktı, “Li Bu Yu’nun işlediği günahları tüm Wuliang Sekti bir araya gelse geri ödeyemez. Dage’m engel olmasaydı şu anda önümde böyle dikiliyor olmazdın. Beni durdurmak istiyorsan, hodri meydan.”
“Shizun hatalıydı ama öğrencisi olarak onun intikamını almayarak zaten vefasızlık yapıyorum. Buna rağmen senin Wuliang Sekti’nin içine girmene nasıl müsaade edebilirim ki?”
“Burayı tek bir el hareketimle yok etmek benim için çocuk oyuncağı.”
Song Chun Gui öfkelendi ve kılıcını çekti.
Xie Bi An onun kılıcından gelen ruhani güç baskısını savuşturdu ve soğuk bir tonla karşılık verdi, “Şimdi zamanı değil. Li Bu Yu ölmeyi hak eden bir canavardı. Şu anda sekt lideri sensin, herkesin onunla beraber gömülmesini mi istiyorsun?”
Song Chun Gui’nin yüzü renkten renge giriyordu ve yumruk yaptığı elinden çatırdama sesleri geliyordu.
“O senin için bir öğretmen ve baba gibiydi, ama onun kalbinde ne olduğunu sanıyordun? Bir hiçtin sadece,” dedi Xie Bi An. Li Bu Yu’nun gençkenki yüzü gözlerinin önünde belirmişti, “Bizi başlangıçta Wuliang Sekti’ne getiren şey Meng Ke Fei’nin ölümüydü, ancak bunca yıldan sonra onu öldüren katil hala bulunamamıştı. Sence artık katilin kim olduğunu aramamıza gerek var mı?”
Song Chun Gui sessizdi.
“Her neyse, buraya Li Bu Yu için gelmedim. Hadi gidelim.”
Fengdu Şehrindeki savaştan sonra, uzun süredir hasta olan ölümsüz efsun dünyası tamamen yok olmanın eşiğindeydi.
Song Chun Gui, Wuliang Sekti’ne döndükten sonra, bir yandan sektin iç işlerini istikrara kavuşturmak için Li Zhi Qing’i yanına çekmek zorunda kalmış, diğer yandan da Ölümsüz İttifak’ı toparlamak için sektler arasında koşuşturmuştu. Dağılmakta olan sektleri ancak bu şekilde yeniden bir araya getirebilirdi. Aksi takdirde sektler arasında ölümsüz mağaralar, ruhani silahlar ve değerli hazineler için bir rekabet çıkacak, hatta birbirleriyle savaşacaklardı.
Gelgelelim her sekt karmaşa içindeydi. Wuliang Sekti şöyle dursun, diğer sektlerin de başa çıkmaları gereken zorlukları vardı ve kendi sektleriyle meşgullerdi. Bu nedenle dünyadaki kinci ruhlar çılgınca etrafta dolaşıyor ve ölümlülere zarar veriyordu.
Xu Zhi Nan, Chunyang Sekti’ni son derece garip bir durumun içine düşürmüştü. Liderlerini, hazinelerini ve beş yüz yılda kazandıkları itibarı bir anda kaybetmişlerdi. Bu sırada Luojinwu’da kalmaları ve dikkat çekmemeleri gerekiyordu.
Chidi Şehri’ndeki savaştan bu yana, Xianyue Köşkü giderek Ölümsüz İttifak’ın önemli bir ayağı haline geliyordu. Ancak Lan Chui Han’ın “ölümü” Lan Zi Zhen’i yıkmıştı ve Xianyue Köşkü de onunla birlikte yas tutuyordu.
Neyse ki, Cangyu Sekti artık kendisini koruyamıyordu ve ve güvenecek kimseleri de yoktu. Bu sebeple bekleyip neler olacağını görmekten başka çareleri yoktu. Bu aynı zamanda Wuliang Sekti’ne güçlerini yeniden kazanma şansını vermişti. Fakat Song Chun Gui çok zorlu bir durumla karşı karşıyaydı ve Ölümsüz İttifak’ı en baştan kurması gerekiyordu.
Bu zor durumda Xie Bi An, Yıldırım Hazinesi’nin de Li Zhi Qing’in elinde olduğunu öğrenmişti, bu yüzden Song Chun Gui hala sekt lideri olamamıştı.
“Onu elde etmek senin için neden bu kadar zor?” dedi Xie Bi An kaşlarını çatarak.
Song Chun Gui sakince, “Shixiong vermezse, onu zorla almayacağım,” dedi.
Xie Bi An’ın ifadesi sertti, “Yıldırım Hazinesi olmadan Wuliang Sekti’nin lideri olamazsın. Hem Wuliang Sekti’nin hem de Ölümsüz İttifak’ın bir lidere ihtiyacı var.”
“Bir yetim olarak, Wuliang Sekti ve Ölümsüz İttifak’ın sorumluluğunu alma şerefine nasıl nail olabilirim ki?” dedi Song Chun Gui başını sallayarak, “Ben sadece Shizun’un ölmeden önce bana emanet ettiği görevi yerine getirmek istiyorum.”
“Ölümsüz efsun dünyasının Ölümsüz İttifak’a, Jiuzhou’nun da Ölümsüz İttifak’a ihtiyacı var. Jiang Qu Lian, yeraltı diyarından çok sayıda vahşi hayalet ve kinci ruhu salıverdi. Etrafta çılgınca dolaşıp insanlara zarar veriyorlar. Ölümsüz efsun dünyası karman çormanken onlarla kim başa çıkacak?” dedi Xie Bi An ciddi bir şekilde, “Song Zhen Ren, bu sadece seni ilgilendiren bir mesele değil. Dürüstlüğünü bir bahane olarak öne sürmenin vakti değil. Dört bir yana dağılan tüm ittifakı bir araya toplamalı ve düşmana karşı birlikte direnmelisiniz.”
Song Chun Gui derin bir şekilde kaşlarını çattı.
“Evet Song Shixiong, Beyaz Ölümsüz haklı. Shizun, Wuliang Sekti’ni sana teslim etti, şu anda sekt lideri sensin ama sadece Yıldırım Hazinesi sende değil.”
“Ölümsüz İttifak’ın bir lideri olmazsa bu kaos sürmeye devam edecek.”
Song Chun Gui’nin etrafındaki kıdemliler ve diğer efsuncular onu ikna etmeye çalışıyorlardı.
“Ben…”
Xie Bi An, İmparator’ken kullandığı o otoriter tavrı sergileyerek emretti, “Li Zhi Qing’i buraya çağır.”
“Beyaz Ölümsüz,” dedi Song Chun Gui ciddiyetle, “Önce bir düşüneyim.”
Song Chun Gui’nin zor durumda olduğunu gören Xie Bi An, onu fazla zorlamak istemedi ve, “Buraya gelmekte başka bir amacım daha vardı. Eminim Song Zhen Ren ne olduğunu tahmin ediyordur,” dedi.
Song Chun Gui başıyla onayladı, “Ceset incelendikten sonra tabut mühürlendi. Beyaz Ölümsüz tabutu açıp bir bakmak istiyor mu?” Söylediği şey oldukça tuhaftı. Sonuçta, şu anda konuştukları şey İmparator Zong’un cesediydi ama pazara gidip bir şeyler satın alıyormuş gibi bir tavırla konuşuyorlardı. Sahiden de absürttü.
“Gerek yok. Sen Li Bu Yu değilsin, sana inanıyorum.”
“Onu Daming’e götürmesi için birini göndereyim mi?”
Xie Bi An, Fan Wu She’ye elini uzattı, “Gong Shu Ju.”
Fan Wu She hemen Gong Shu Ju’yu çıkardı ve Xie Bi An’a verdi.
Kalabalık afallayıp kalmıştı. Fengdu Şehri’nde o gece olanlar, hayatta kalanlar tarafından ölümsüz efsun dünyasına yayılmıştı ve Yüce İblis ile İmparator arasındaki tuhaf aşk-nefret ilişkisi herkesin ağzını açık bırakmıştı. Ancak bunu kendi gözleriyle görmeleri daha da şoke ediciydi. İnsanların kalplerine korku salan ve dünyayı alt üst edebilen Yüce İblis, Xie Bi An’ın önünde sanki bir astıymış gibi ona itaat ediyordu.
Song Chun Gui yanındaki insanları geri gönderdi ve Xie Bi An ile Fan Wu She’yi Zong Ming He’nin tabutuna götürdü.
Fan Wu She, kötü niyetli bakışları tabutun üzerinde bir delik açabilirdi ama Xie Bi An gelişigüzel bir bakış attıktan sonra onu Gong Shu Ju ile onu küçültmüştü.
“Beyaz Ölümsüz, Shu Dağı’na sahiden de benim için mi geldin?” dedi Song Chun Gui. Doğal olarak buna inanmıyordu ve etrafta kimse yokken bunu sormayı daha uygun görmüştü.
“Burada yapacak çok önemli bir işimiz var.”
“Kızıl Kral’la bir ilgisi var, değil mi?”
“Jiuyou’ya gizlice geri dönmeme yardım etmesi için buraya Şehir Tanrısı’nı bulmaya geldim.”
Song Chun Gui anlayışlı bir şekilde, “Peki benim yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordu.
“Aslında, Song Zhen Ren’in yardımına ihtiyacım var. Dolunay gecesi, Şehir Tanrısı Hayalet Kapı’yı açacak, bu yüzden her ihtimale karşı Şehir Tanrısı Tapınağı’nı koruması için birini göndermeni istiyorum.”
“Hiç sorun değil,” dedi Song Chun Gui, ardından tereddütle ekledi, “Beyaz Ölümsüz, Lord Lan… gerçekten öldü mü?”
“Jiang Qu Lian tarafından yeraltı diyarına götürüldü. Yaşayanlar da yeraltı diyarına girebilir. Ölmedi,” dedi Xie Bi An endişeli bir şekilde, “Ama Jiang Qu Lian tarafından alıkoyuluyor olmalı. Ölümlüler yeraltı diyarında uzun süre kalırsa bedenleri zarar görebilir.”
“Umarım onu kurtarabilirsin. Lord Lan’la beraber Ölümsüz İttifak’ı yeniden inşa edebilirim. Halkı ikna etmekte oldukça güçlük çekiyorum.”
“Song Zhen Ren kendini bu kadar küçük görmemeli.”
“Bu, kendimi küçük görmek değil,” dedi Song Chun Gui hafifçe, “Ben mütevazi bir geçmişe sahibim ve üstelik engelliyim. Ölümsüz efsun dünyası en çok aile geçmişiyle ilgilenir. Binlerce yıldır, soylu sektler efsun dünyasına hükmediyor. Büyük sektler düştüğünden Xianyue Köşkü şu anda sağlam bir konuma sahip ve genç nesiler arasında Lord Lan en çok tanınan kişi. Benimle güçlerini birleştirirse, ölüm efsun dünyasını istikrara yeniden kavuşturabiliriz.”
Xie Bi An bakışlarını Shu Dağı’nın yemyeşil dağlarına çevirdi ve kararlı bir şekilde, “Onu kesinlikle kurtaracağım,” dedi.
ÇN: Fan Wu She’nin pıtı pıtı Xie Bi An’ın peşinde dolaşması ve her söylediğine itaat etmesi ama aslında herkesin Fan Wu She’den ölümüne korkması ♡