İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 241.Bölüm

Wu Chang Jie 241.Bölüm

Her ne kadar Song Chun Gui, Xie Bi An için bir oda hazırlamış olsa da, ikisi Yunding’de kalmamıştı çünkü Fan Wu She adım adım onları takip ediyordu. Dolayısıyla orada kalması hiç münasip olmazdı.

Böylece ikisi, gezginler gibi Lanxi Kasabası’na döndüler ve bir handa kaldılar.

Hana döndükten sonra Xie Bi An, avuç içi kadar küçülmüş olan tabutu çıkarıp masanın üzerine koydu. Aslında, doğrudan qiankun kesesine koyabilirdi. Qiankun kesesine yalnızca canlılar koyulamazdı ama o denli büyüktü ki, bir at arabası bile koyulabilirdi. Lakin tabut gibi bir nesneyi çeşitli eşyalarla birlikte koymak ölüye saygısızlık olurdu. Koymazsa da, içindeki beden sarsılabilirdi. O zaman daha büyük bir saygısızlık olmaz mıydı?

Fan Wu Bir göz attı ve Xie Bi An’ın ne düşündüğünü tahmin etti, “Qiankun kesesine koy gitsin.”

“Bu uygun olmaz.”

Fan Wu She, Zong Zi Heng’le alay etmemek için kendisini tuttu, “Hadi şehre gidip yemek yiyelim. Sonra da sana yeni bir qiankun kesesi alalım, olur mu?”

Xie Bi An hafifçe kaşlarını çattı ve cevap vermedi. Fan Wu She’nin onu hangi yerlere götüreceğini biliyordu ― ― anılarını canlandıracak yerlere.

Fan Wu She, Xie Bi An’ın yanına yürüdükten sonra yarıya kadar çömeldi, bir elini dizinden destekledi ve ona bakmak için başını eğdi, “Sen de acıktın, değil mi? Şu anda Lanxi Kasabası lezzetli yiyeceklerle dolu. Beni götürdüğün Mianyue Evi adlı restoranı hatırlıyor musun? Hadi oraya gidelim, olur mu?”

Xie Bi An yüzünü başka tarafa çevirdi, “Hayır, handa yiyelim.”

“Bu hanın yemekleri hiç güzel değil. Gidip gönlümüzce masayı donattıralım ve iki kavanoz da şarap söyleyelim.”

“Artık yemek yemeyi eskisi kadar sevmiyorum,” dedi Xie Bi An ve kayıtsızca pencereden dışarı baktı, “Artık yiyecek, içecek, ilginç şeyler ve hatta orkidelerle bile ilgilenmiyorum. Hepsini gençken seviyordum, artık sevmiyorum.”

Fan Wu She aniden kalbinde bir keder dalgası hissetti, “Öyleyse Dage şimdi neleri seviyor? Ne istersen senin için gidip bulacağım.”

“Hiçbir şeyi sevmiyorum.”

Fan Wu She, Xie Bi An’ın donuk ve boş bakışlarına şaşkınlıkla baktı. Tam o anda, o cümleleri öfkeyle sarf etmediğini, sahiden de artık hiçbir şeyi sevmediğini fark etti. Gezmeyi seven, her şeyi merak eden, eve her gelişinde ona hediyeler ve yeni çiçek tohumları getiren, bu dünyayı canı gönülden seven Dage’sı büsbütün karamsar bir kişiliğe bürünmüştü. Gözleri artık bir zamanlar sahip olduğu ışığı yayamayan tozlu inciler gibiydi.

Onun yüzündendi. En çok sevdiği kişiyi bu hale getiren, ta kendisiydi.

Fan Wu She, kalbine bir bıçak saplanıyormuş gibi hissetti. Xie Bi An’ın elini sıkıca tuttu, “Lütfen, lütfen bir şeyleri yeniden sevmeyi dene. Bu sefer neyi seversen sev, onları hayatım pahasına koruyacağım. Bir daha asla kaybetmeyeceksin, onları gönlünce sevebilirsin.”

Xie Bi An yüzünü tekrar ona doğru çevirdi. Gözlerinde bir durgunluk vardı, hatta yüzü öylesine sakindi ki, bir tabloya benziyordu, “Kaybedecek hiçbir şeyim yok zaten.”

“Dage!” dedi Fan Wu She, gözleri acıyla doluydu. Korkuları belli olmasın diye sessizce ifadesini korumaya çalışıyordu ama gözlerinden, sesinden yalvardığı belliydi, “Bunları söylemeye hakkım olmadığının farkındayım ama senden tek bir şans istiyorum. Seni yeniden güldürebilmem için bana bir şans ver. Seninle birlikte yaşlanmak istiyorum. Benden başka kimsenin yanına yaklaşmasına izin vermeyeceğini biliyorum. Ama sen en çok yalnızlıktan korkarsın. Dage yalvarırım beni itme. Tüm hatalarımı telafi edebilmek için her şeyi yapmaya hazırım. Yeter ki bana bir şans tanı. Ne olursa olsun senden vazgeçmeyeceğim. Asla senden vazgeçmeyeceğim.”

Xie Bi An elini geri çekmeye çalıştı ama Fan Wu She hâlâ onu sıkıca tutuyordu. Uyuşmuş görünse de gözlerinin köşeleri biraz kızarmıştı.

Fan Wu She, boynunu eğdi ve boğazını kurban edercesine Xie Bi An’ın ellerine bıraktı. Bu hareketi, teslimiyet ve güven doluydu. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu, “Dage, Xiao Jiu hata yaptı. Beni affedebilir misin?”

“Bu ismi bir daha anma,” dedi Xie Bi An dişlerini gıcırdatarak.

“Anacağım. Ben Dage’nın Xiao Jiu’suyum,” dedi Fan Wu She, Xie Bi An’ın elini tuttu ve sert göğsüne bastırdı, “Daha önceleri hata yaptığımda, hatalarımdan ötürü af dilediğimde hep beni affederdin. Bu kez yaptığım hataların dağ gibi olduğunu biliyorum. Ama ne olursun benden vazgeçme. Beni azarla, döv ya da her zamanki gibi nutuk çek ama yalvarırım benden vazgeçme.”

“…Yeter bu kadar.”

“Dage, seni çok özledim. Eski günlere dönebilmeyi o kadar çok istiyorum ki,” dedi Fan Wu She. Son derece çekici tilki gözleri bir nem tabakasıyla kaplıydı.

Ansızın, Xie Bi An diğer eliyle ona tokadı yapıştırdı.

Fan Wu She’nin başı tokadın etkisiyle yana doğru eğilmişti ve gözleri yere boş boş bakıyordu. Yeşim beyazı yüzünde yavaş yavaş kırmızı bir el izi belirdi.

“Rol yapmayı kes,” dedi Xie Bi An öfkeyle, “Yaptığın şey bir hatadan ibaret olsaydı, itaatkâr davrandığın sürece seni affedebilirdim. Ama sen düpedüz kötülük yaptın. Bana ve bu dünyadaki insanlara yaptıklarının affı olamaz. Yaptıklarının kefaretini ödemen gereken kişi ben değilim, yaşayan ve ölü olan masum ruhlar!”

Fan Wu She elini kaldırdı ve yüzünde yanan yeri nazikçe okşadı. Şiddetle azarlansa da yine de mutlu hissediyordu. Yüzünde son derece acı bir gülümseme belirdi, “Dage ilk kez bana dokundu.”

“Sen!”

“Dage, suçlarımın kefaretini ödeyeceğim. Sana ve dünyaya. İşleri yoluna koyacağım, anlaşmazlıkları çözeceğim, ölümlü ve hayalet diyara barışı geri getireceğim. Seni ve korumak istediklerini koruyacağım.”

“Önce yap, sonra konuşuruz.”

“Yapacağım,” dedi Fan Wu She, Xie Bi An’ın elini yeniden tuttu ve dudaklarına götürerek öptü, “Ben duyarsız biriyim ama Dage bana duyarlı olmayı öğretebilir.”

Xie Bi An güçlü bir şekilde elini çekti ve ayağa kalktı.

Fan Wu She de ayağa kalktı. Onun uzun boyunun getirdiği baskı duygusu, Xie Bi An’ın sinirlerinin gerilmesine ve farkında olmadan geriye doğru küçük bir adım atmasına neden oldu.

“Bir gün senden daha uzun olacağımı söylemiştim,” dedi Fan Wu She. Elini tekrar uzattı ama Xie Bi An’ın tetikte olduğunu görünce cübbesinin kenarını çekti, “Ama senden daha uzun ya da daha güçlü olsam bile, yalnızca senin sözünü dinleyeceğim.”

Xie Bi An’ın kalbi yerinden çıkacakmışçasına çarpıyordu. Bu sözlerin aynısını bir zamanlar Zong Zi Xiao’dan duymuştu ve o zamanki ses tonu hâlâ bir çocuksuluk barındırıyordu. Şimdiyse sesi heybetli bir tavırla derin ve boğuk çıkmıştı. Bu ses küstahça kulaklarına saplandı ve orada uzun süre oyalandı.

Ardından tıpkı zamanı ve mekânı aşan bir tılsım gibi, kalbindeki damarları titretti.

Önceki güçlü ve saldırgan tavırlarına kıyasla, nazik ve kırılgan tavırları yüzünden ona karşı olan direnci yavaş yavaş kırılmaya başlıyordu.

Xie Bi An onunla kasabaya gitti ama yemek yemek için Mianyue Evi’ne gitmedi. Midelerini doldurmak için rastgele bir erişte tezgâhı buldular ve ardından yeni bir qiankun kesesi almaya gittiler.

Zong Ming He’nin tabutunu qiankun kesesine koyan Xie Bi An, sorunun nihayet çözüldüğünü hissetti.

Her zamanki gibi biri yatakta uyuyor, diğeriyse sandalyede meditasyon yapıyordu. Xie Bi An, Fan Wu She’den ayrılamaz olma durumuna alışmaya başladı. Ne de olsa onu zaten uzaklaştıramazdı.

Tam o sırada, gecenin bir yarısı Xie Bi An aniden yüzünde bir kaşıntı hissetti. Uykusunda biraz mırıldandı ve bilinçsizce döndü. Uyku mahmuru bir halde gözlerini açtı ve arkasını döndüğünde Fan Wu She’nin yanında yattığını gördü.

Xie Bi An, kafa derisinin uyuştuğunu hissetti. Bir an kaskatı kesildi ve hareket etmeye cesaret edemedi.

Fan Wu She gözlerini açtı ve dürüst bir şekilde, “Dage, belim biraz ağrıyor,” dedi.

Xie Bi An’ın kalbi öfkeyle yanıyordu, “Defol.”

“Bu yatak çok büyük. Sana dokunmayacağım,” dedi Fan Wu She gözlerini kırpıştırarak, “Olur mu?”

“Defol dedim.”

Fan Wu She usulca yataktan kalktı ve Xie Bi An’a hayal kırıklığına uğramış bir bakış attı, “Sadece Dage ile uyumak istemiştim, başka bir niyetim yoktu.”

Xie Bi An tekrar uzandı ve başını yorganla örttü.

“Kendini bu kadar örtme,” dedi Fan Wu She yumuşak bir şekilde, “Ben çocukken, yorganın içine gömülürsem boyumun uzamayacağını söylerdin hep.” Bir müddet suspus olduktan sonra iç çekti, “Böyle bir yaz mevsiminde beni yelpazeler ve sivrisinekleri öldürürdün. Sadece benim huzur içinde uyuduğumu gördükten sonra uyurdun. Dage, neden bana bu kadar iyi davrandın ki? Bu davranışlarını kim unutabilir?”

Xie Bi An yorganın köşesini sıkıca kavradı, göğsü dayanamayacağı kadar ağrıyordu.


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x