İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 25. Bölüm

Wu Chang Jie 25. Bölüm

“Biri mi öldü?”

“Bu kişi yeni ölmüş gibi görünmüyor.” dedi Xie Bi An, ifadesi ciddiydi, “Ruh silahları insan ruhlarına karşı hassastır. Fakat kinci bir ruh değilse menzili çok da geniş değildir. Yeni ölenler bir şaşkınlık hissederler, öldüklerinin farkında değillerdir.”

“O halde neler oluyor?” diye sordu Fan Wu She ve etrafındaki sessizliği dinledi, “Shu Dağı çok sessiz. Bizden başka kimse fark etmemiş gibi görünüyor.”

“Ya çok kötü bir ruhla karşılaştık ya da çok fazla kişi öldü. Her iki durumda da durum çok şüpheli.” dedi Xie Bi An ve Wuqiongbi’nin yönlendirişiyle beraber dağın arkasına doğru ilerledi, “Eğer bu yeni ölmüş bir ruh değilse ve uzun zamandır orada olan bir ruhsa neden daha önce fark etmedik ki? Shu Dağı’nın Şehir Tanrısı hiç bu kadar güçlü bir ruh bildirmemişti, yani daha önce orada değildi. Ama biz bütün gece buradaydık ve nedense varlığını az önce fark ettik.”

“Başka bir yerden gelmiş olabilir mi?”

“Muhtemelen hayır. Güçlü olan kinci ruhlar aşk-nefret takıntıları yüzünden buradalar. Biri tarafından kovulmadıkları sürece bulundukları yeri terk etmezler. Ayrıca Shu Dağı’nda çok fazla efsuncu var. Eğer başlangıçtan beri burada olmasaydı buraya gelmekten kaçınırdı, sebepsizce ortaya çıkmazdı.”

“O zaman sadece tek bir ihtimal var.” dedi Fan Wu She, “O ruh burada mühürlenmişti ama mühür kalktığı için ruh silahları tarafından fark edildi.”

Xie Bi An’ın yüz ifadesi giderek ciddileşti. Daha önce Wuqiongbi’nin bir ruha böyle tepki verdiğini hiç görmemişti ve o şey her neyse, onunla başa çıkmak hiç kolay olmayacaktı.

İkisi Yunding’den ayrılıp uçsuz bucaksız dağ ormanına doğru girdiler. Wuqiongbi’nin rehberliğiyle bir mağara buldular. Mağaranın girişi, bir insan boyunda olan yabani otlar tarafından gizlenmişti. Yakınından geçse bile insanların fark edemeyeceği kadar gizliydi.

Fan Wu She, Ting Mo’sunu çıkardı ve birkaç vuruşla yolu temizledi.

Zifiri karanlık olan mağara sanki, avını bekleyen bir canavarın öfkeyle açılmış ağzına benziyordu.

İkisi birbirine baktı, daha sonra qiankun keselerinden ateş tılsımı çıkardılar. Xie Bi An, Fan Wu She’den önce mağaraya girdi.

Mağara nemli, ürkütücü derecede soğuk ve dardı. Yer yosun ve taşlarla kaplıydı. Ateş tılsımlarından gelen küçük parıltıya rağmen, ara sıra tökezliyorlardı. Tılsımın ışığı karanlığı aydınlatmaya yetmiyordu. Sanki onları mağara yutmuyordu da karanlık yutuyordu.

“Wu She, korkuyor musun?” diye sordu Xie Bi An yumuşak bir tonla.

“Korkmuyorum.”

“Daha on beş yaşındasın, korkmanda utanılacak bir şey yok.”

Fan Wu She tam yanıt vermek üzereydi ki Xie Bi An devam etti, “Eğer korkuyorsan, Shixiong’una yaklaş.”

Sessizce Xie Bi An’a yaklaştı, ikisi ileriye doğru yürürken neredeyse omuzları birbirine değiyordu.

“Ne görürsen gör ya da ne olursa olsun, panik yapma ve başka bir yere doğru koşma. Shixiong’un yanında, hiç sorun olmayacak.”

“Mn.”

İkisi mağaranın derinliklerine doğru ilerlediler ve yerde sürüklenen zincir sesine benzer bir ses duymaya başladılar.

Xie Bi An, Wuqiongbi’yi bedeninin önünde kalkan gibi tutuyordu. Kılıç yetenekleri daha iyi olmasına rağmen, ruh silahları kinci ruhları kovmakta hep daha iyiydi.

Zincirler ara sıra şıngırdıyordu, bazen de bir şey hışırdıyormuş gibi sesler çıkıyordu. Karanlık ve boğucu bir mağarada böyle sesler duymak son derece ürkütücüydü.

“Wu She, korkarım ki bu şeyin fiziksel bir bedeni var. Yürüyen bir ceset mi yoksa ele geçirilmiş bir beden mi bilemiyorum. Ruh silahını kullanmak, ruhu kovacaktır.”

“Pekala.”

Karanlığa doğru ilerledikçe, ellerindeki o küçücük ışık da giderek sönüyordu. Işık ve karanlığın arasında gibiydiler, en ufak dikkatsizlik karanlığa gömülmelerine neden olacaktı. Ansızın karanlığın içinden bir şey çıktı – demir bir zincir.

İkili parmaklarının ucunda yürüyerek usulca yaklaştılar. Taş duvarların arasında çapraz olarak bulunan zincirler gördüler. Bu zincirler yetişkin bir adamın ayak bileği kadar kalındı. Onlara en yakın olan zincir toprağa gömülmüş durumdaydı.

Xie Bi An parmaklarının arasındaki ateş tılsımını ruhani güçle doldurdu, fısıldayarak büyülü sözler mırıldandı ve sonra ile doğru fırlattı.

Ateş tılsımı alev aldı ve mağarayı gün gibi aydınlattı. O ışık sayesinde önlerinde neler olduğunu görebiliyorlardı.

Yerde büyük bir rün vardı.

Rünün içinde kuzey, güney ve merkezdeki zincirler hariç diğerleri taş duvarların içine gömülmüştü. Ründeki her zincir sabitlenmişti fakat içlerinden biri gevşekti.

Fan Wu She’nin ifadesi birden değişti.

“Bu…” dedi Xie Bi An kafa derisinin karıncalandığını hissediyordu, “Bu bir ruh bağlayıcı rün olmalı. Baskıdan dolayı oluşan kini hissedebiliyorum. Sanki bu rünü daha önce görmüş gibiyim, çok kötü.”

Fan Wu She’nin gözleri karanlık ve donuktu. Zihninden sayısız düşünce geçiyordu, “Zhengji Ruh Bağlama Rünü.”

Xie Bi An hafızasını yokladı, “Zhengji…bir dakika, bu Sarı İmparator Yin Fu’nun Gizli Kutsal Yazıtları’ndaki bir rün mü?”

“Doğru.”

Xie Bi An şoke olmuştu, “Kim Yin Fu Kutsal Yazıtları’nda geçen şeytani bir tekniği kullanmaya nasıl cüret eder!”

Sarı İmparator Yin Fu’nun Gizli Kutsal Yazıtları eski zamanlardan kalma gizli bir kitaptı. Satıcı tezgahlarından birkaç bakır paraya alınabilse de içindekiler zor, belirsiz ve eksikti. Bu kitap çeşitli rünler, büyüler ve hileler içeriyordu. Efsaneye göre Xuanyuan Klanı o zamanlar Chi You’yu yenmek için buna güveniyordu. Eğer birisi bu kitaptakileri uygularsa, tüm dünyayı ele geçirebilirdi. Milyonlarca yıldan beri birçok kişi içindeki yöntemleri uygulamaya çalışmıştı ama ya çabaları boşa gitmişti ya da bilinçlerini kaybetmişlerdi. Kitabın zararları yararlarından çok daha fazlaydı. Bu yüzden insanlar artık yöntemleri uygulamaya cüret edemiyorlardı.

Zong Zi Xiao, Xuanyuan Gizli Kutsal Tılsımı’nı ilk bulan ve geliştiren kişiydi. Fakat en sonunda kontrolden çıkmıştı ve sonsuza dek tutuklanmıştı. Önce kitabı elde edip tılsımı mı geliştirmişti yoksa önce tılsımı bulup kitapla mı geliştirmişti, bunu kimse bilemiyordu.

“Zhengji Ruh Bağlama Rünü güçlü efsuncuların ruhlarını mühürleyebilir. Bu kişi aynı zamanda da hayaletler ve insanlar tarafından kontrol edilemeyen bir iblise dönüştürülebilir. Yaşam ve ölüm arasında kalır, acı ve umutsuzluk hisseder fakat asla reenkarne olamaz.” dedi Fan Wu She ve söylerken biraz sesi titriyordu. Bu rüne fazlasıyla aşinaydı. Bir zamanlar Zong Zi Heng’i bu rünün içinde tutmak istemişti ama kalbi o kadar acımasız olmadığı için yapamamıştı.

“Bu, yeryüzünde cehennemi yaşamak değil mi?” dedi Xie Bi An, içi ürpermişti, “Bu rünü kuran kişi kötü karma yarattı. Görünen o ki, rünü kuran kişi içindeki kişiden ya çok korkuyor ya da ölümüne nefret ediyor.”

“Peki ya rünle bağlanan kişi?”

İkisi de sessizleşti.

Rünün ne kadar süredir orada olduğunu bilmiyorlardı ama neler olduğunu az çok anlamışlardı. İplerin gevşemesine neden olan şey zamanla gerçekleşen sayısız sarsıntı olmalıydı. Bugünkü sarsıntı da zincirlerin kopmasına neden olmuştu ve iblis serbest kalmıştı.

Karanlığın içinde yeniden bir zincir sesi duyuldu- sanki kafalarının üzerinde bir şey sürünüyormuş gibiydi. Karanlıkta onlara bakan bir çift gözün varlığını hissedebiliyorlardı.

Onlara sessizce dik dik bakıyordu.

Xie Bi An’ın alnından soğuk ter damlaları akmaya başladı.

Bu rünle ruhu bağlanan kişi ölmeden önce üst düzey bir efsuncu olmalıydı ve öldükten sonra da güçlü bir kine sahip olmalıydı. Kişinin saplantıları ne kadar ağırsa o kadar güçlü olurdu. Kinci ruha çok yakın olan Xie Bi An, sanki ruhun içindeki kinin somut bir şeye dönüştüğünü ve tıpkı bir karınca gibi teninde gezindiğini hissediyordu.

Fan Wu She söze girdi, “Shixiong, bu şeyle başa çıkması çok zor.”

Bu kinci ruhun güç seviyesi bilinmiyordu. Bu yüzden gerçek kimliğini açıklaması gerekebilirdi.

Tabii ki Xie Bi An da durumun farkındaydı. Çocukluğundan beri ruh toplama işinde Zhong Kui’yi takip ediyordu ve böyle güçlü kinci ruhların çok nadir olduğunu biliyordu, “Wu She, ben onu durduracağım. Sen gidip Shizun’u bul.”

“Burada seni yalnız bırakamam.” diyerek reddetti Fan Wu She, “Bu sefer seni dinlemeyeceğim.”

“Sen…”

Fan Wu She qiankun kesesinden sarı tılsımlar çıkardı ve ruhani gücüyle bir şeyler yazdıktan sonra, tılsımlar teker teker uçup mağarayı aydınlattı.

İkisi de aynı anda yukarı baktılar, üstlerinde bir gölge olduğunu gördüler. O şeyin üstündeki kıyafetler yırtık pırtıktı, uzun saçları dağınık bir şekilde aşağı doğru sarkıyordu. Yüzünde bulanık bir ifade vardı.

Xie Bi An o ruhu dizginlemeye karar verdi. Demir zincirlerden birinin üzerine atlayıp ileri doğru atıldı ve Wuqiongbi’siyle saldırdı.

Fan Wu She de Bieyanghong’u çağırdı. Diğer taraftan duvara adım atarak yukarı çıktı. Saldırısını Xie Bi An ile birleştirdi.

O şey kulak tırmalayıcı bir şekilde çığlık atarak hızla Xie Bi An’a doğru atıldı. Parmakları pençeye dönüştü ve onu acımasızca yakaladı.

Xie Bi An, saldırıyı engellemek için Wuqiongbi’yi kullandı, ancak o şey iki eliyle ruh dizginleme sopasına tutunmuştu. Gözleri olmayan solgun bir yüz aniden Xie Bi An’a yaklaştı ve ağzını açtı, onu ısırmak üzereydi.

Xie Bi An karnına doğru bir tekme attı ve ruh yere doğru yuvarlandı. Korkuyla haykırdı, “Wu She, dikkatli ol. Bu şey ruh silahlarına dokunmaya bile cüret ediyor.”

Büyük İmparator Bei Yin, Hayalet Ölümsüzler’in lideriydi. Onun ilahi düşüncelerinin ruhlar üzerinde büyük bir caydırıcı etkisi vardı. Sıradan kötü ruhlar bir ruh silahının yanında olmaya bile dayanamazlardı. Fakat bu şey ruh silahına dokunmaya bile cüret ediyordu, gerçekten de çok tehlikeliydi.

Fan Wu She yaydan fırlamış bir ok gibi kinci ruhun arkasında belirdi. Fakat kinci ruh da çok hızlıydı, saldırıdan kaçındı. Daha sonra yere indi ve tekrar Xie Bi An’a doğru yöneldi.

Fan Wu She de aşağı atladı ve ikisi kinci ruhu tuzağa düşürerek kapana kıstırdılar.

Kötü ruh birkaç kez kaçtı, bir demir zincirin arkasına saklandı ve daha sonra demir zincirler arasında mekik dokumaya başladı.

İkili demir zincirlere basarak onu kovaladı fakat hızları ruhtan daha yavaştı.

Kötü ruh aniden gevşek bir demir ip parçası yakaladı ve onu takip eden Fan Wu She’ye doğru fırlattı.

“Dikkatli ol!”

Demir ipi görmesine ve onu engellemek için Bieyanghong’u kullanabilmesine rağmen Fan Wu She zamanında tepki veremedi, demir ip güçlü bir şekilde üzerine geldi. Tüm bedeni sert bir şekilde yere çarptı.

Yere düştüğü an başının üstüne siyah bir gölge geldi.

Xie Bi An öyle paniklemişti ki, gözleri kıpkırmızı olmuştu. O anda yetişebilmek için tüm hızıyla hareket etmişti ama maalesef o da yetişememişti. Kinci ruh keskin pençeleriyle Fan Wu She’nin omzunu kavradı.

“Wu…”

Fan Wu She keskin bir acı hissetti, bütün kolu uyuştu. Kinci ruhun pençesi etine derinlemesine saplanmıştı, dışarı doğru siyah renkli bir kan fışkırıyordu.

Keskin acının altındayken, Fan Wu She’nin zihninde beyaz bir ışık belirdi. Sanki ruhani bilincinden bir şey parlamıştı. Kinci ruhun yüzüne yakından baktı ve nedense bir aşinalık hissetti.

“Wu She—-“

Wuqiongbi, kinci ruhu göğsünden sert bir şekilde vurdu.

Fan Wu She kılıcını çekme fırsatını yakaladı, kinci ruhun kolunu tek bir darbeyle kesti.

Kinci ruh hayalet gibi bir uluma sesi çıkardı ve hızla karanlığa daldı ama kopmuş olan kolu hala Fan Wu She’nin omzundaydı.

“Wu She!” diye çaresizce haykırdı Xie Bi An, hemen koşup Fan Wu She’yi tuttu. Omzuna dokunmaya cesaret edemiyordu.

Fan Wu She yaralarını umursamıyordu. Karanlığın içindeki kinci ruha baktı, alnındaki damarlar çatlamak üzereydi.

Bu şeyi tanıyor olabilirdi, hatta büyük ihtimalle tanıyordu!

Sıradan bir insan için, bırakın yüz yılı, bir başkasının yüzünü unutmak için bir yıl bile yeterliydi. Bir insan olarak reenkarne olduktan sonra Fan Wu She, Meng Po Çorbası’nı içmemiş olmasına rağmen, kendi de dahil olmak üzere kimsenin yüzünü hatırlayamamıştı. Yalnızca ruhunun derinliklerine kazınmış olan Zong Zi Heng’in yüzünü hatırlıyordu.

Bu nedenle Xu Zi Nan ya da İmparator Zong döneminde yaşamış olan kimseyle yüzleşmekten korkmuyordu, Li Bu Yu da çoktan onları unutmuştu.

Bu kinci ruh insanlık dışı bir varlık olsa da, aşinalık duygusunda yanılıyor olamazdı. Kesinlikle bu kişiyi tanıyor olmalıydı, ama tam olarak hatırlayamıyordu.

Tanrı aşkına, kimdi bu?!


Sahnenin official art’ı UwU

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x