“Lord Cui yapmamalısınız!” diye haykırdı Bo Zhu ve koşarak Cui Jue’nin bacağına sarıldı. Ona acı dolu gözlerle bakıyordu, gözlerini kırptığında gözyaşları akmaya başladı.
Xie Bi An da paniklemişti, “Lord, lütfen öfkelenmeyin. Shizun’un karakteri iyi olmasa da içinde kötü niyet yoktur, lütfen onu bağışlayın.”
Zhong Kui şoke olmuştu, “Zi Yu, aceleyle bir şey yapma. Hata yaptım. Biz bunca yıldır dostuz, böyle genç yaşta ölmeme izin mi vereceksin?”
Gece Devriyesi de araya girerek nasihatte bulundu, “Lord Cui, lütfen tekrar düşünün.”
Cui Jue soğuk bir şekilde güldü, “Yeraltı diyarının kurallarını görmezden gelerek defalarca çiğnedin. İmparator’un sana olan güveni yüzünden seni hiç cezalandırmadım. Görünüşe göre fazla hoşgörülü davranmışım. Hatta öyle ki, böyle ipini koparmış gibi davranmaya cüret ettin.”
Dudaklarını hafifçe araladı, kitaba büyülü bir nefes verdi ve sayfalar hışırtıyla çevrildi. En sonunda bir sayfa göründü, “Bugün sana yeraltı diyarının yasalarını bildireceğim…”
Gözlerini aşağı doğru indirip kitaba baktığı anda donakaldı.
Herkes Cui Jue’nun değişen ifadesine bakıyordu. Sarayın içine bir ölüm sessizliği hakim olmuştu.
Fan Wu She sessizliği bozdu, “Lord Cui, sorun nedir?”
Cui Jue, Zhong Kui’ye doğru baktı. Gözleri hafifçe kanlanmıştı, göğsü şiddetle yükselip alçaldı, “Hep kendi bildiğini okuyorsun ve kimseye kulak asmıyorsun. Yeteneklerinin üstün olduğunu mu düşünüyorsun? Bir askeri yargıç olarak, rastgele karmalar yaratmanın acılara yol açacağını bilmiyor musun?!”
Xie Bi An, Cui Jue’nin bu halini daha önce hiç görmemişti, içinde kötü bir his vardı, “Lord Cui, ne-ne oldu?”
Zhong Kui’nin yüzündeki alaycı gülümseme kayboldu ve kendi kendine mırıldandı, “Yaşam sürem kısalmış, değil mi?”
Xie Bi An donakaldı. Zhong Kui’nin efsun yeteneklerini göz önünde bulundurunca, yüz yıldan daha fazla yaşaması gayet doğaldı. Eğer on ya da yirmi yıl kısaltılmış olsa Cui Jue böyle bir tepki vermezdi, yoksa…
Cui Jue kitabı kapattı, ağzını bıçak açmıyordu.
“Ne kadar yılım kaldı?” diye sordu Zhong Kui, ama sonra kendisi cevapladı, “Ah, söyleyemiyorsun. Görünüşe göre fazla zamanım kalmamış.”
Xie Bi An endişeyle araya girdi, “Lord Cui, y-yanlış görmüş olabilir misiniz? Tekrar bir bakın, bir sebep olmadan nasıl kısalabilir ki?”
“Bu dünyada ‘sebepsiz’ diye bir şey yoktur.” dedi Lord Cui kısık bir sesle, “Ne ekersen onu biçersin. İnsanların meseleleriyle çok fazla uğraşırsan, giderek daha çok karma yaratırsın.”
Zhong Kui gülümsedi, “Ben zaten yaşayan bir varlığım, nasıl ölümlü diyardan uzak kalabilirim ki? Ölüm korkusundan dolayı yeraltı diyarında saklanırsam, efsun çalışmamın ne yararı var? Yaşamın ve ölümün kendi zamanı vardır. Büyütülecek bir şey yok. Öldükten sonra yeraltı diyarında resmi olarak bir Yin hizmetkarı olacağım.”
Bo Zhu, Cui Jue’nin bacağına sarıldı ve tekrar yalvardı, “Lord Cui, Cennet Efendisi’nin ömrünü uzatabilir misiniz? Dünyada hep iyi işler yapıyordu, lütfen onu ödüllendirin.”
“Bo Zhu, düşüncesizce konuşma.” dedi Zhong Kui hafifçe azarlayarak, “Lord Cui özel meselelerini işine karıştıramaz.”
“Ömrü uzatılacak kişilerin çok büyük meziyetleri olmalı. Sen Doğu İmparatorluk Çanı’nı kullanıp bariyeri onararak yaşam sürene yirmi yıl ekletmiştin ama şimdi…” dedi Lord Cui öfkeyle, “Ölümlü diyarda tam olarak ne yaptın?!”
Üçü de sessizleşmişti. Shu Dağı’nda Zhong Kui, Ölümsüz İttifak lideri ile bazı çatışmalar yaşamıştı. Büyük olasılıkla ömrünün kısalmasının sebebi buydu.
“Gece Devriyesi hepinizin Shu Dağı’nda birkaç gün kaldığınızı söyledi. Bir gece güçlü bir hayalet enerjisi ortaya çıkmış. Shu Dağı’nda neler oldu? Bu meseleyle bir alakası var mı?”
Xie Bi An, Zhong Kui’ye huzursuzca baktı, gözleri endişeyle doluydu.
Fan Wu She fısıldadı, “Shixiong, endişelenme. Karma tersine çevrilebilir.”
Zhong Kui yanıt verdi, “Cangfeng Mağarası’nda, şeytani bir rün tarafından mühürlenmiş vahşi bir hayalet bulduk. Li Bu Yu’nun yapmış olması çok muhtemel.”
Gece Devriyesi şaşırmıştı, “Shu Dağı’ndaki Yang enerjisi çok yoğun, Cangfeng’in yakınına bile yaklaşamıyorum. O hayalet neden daha önce fark edilmedi ki?”
“O gece Shu Dağı’nda küçük bir sarsıntı oldu. Rün yok oldu ve hayalet serbest kaldı.”
Gece Devriyesi düşünceli bir şekilde kaşlarını çattı.
Cui Jue ciddiyetle şöyle dedi, “Karma gerçekten tersine çevrilebilir, kader gelecekteki seçimlere bağlıdır. Madem bu meseleye dahil oldun, o halde adım adım ilerlemelisin.”
“Ne olursa olsun, sonuna kadar gideceğim.” dedi Zhong Kui gülerek, “Bu kadar ciddi olmayın. Beni gerçekten kimin öldürebileceğini görmek istiyorum.”
“Shizun, saçmalama.” dedi Xie Bi An endişeyle, “Böyle bir karmanın olmasına izin veremeyiz.”
Zhong Kui, Xie Bi An’ın omzunu okşadı, “İyi öğrencim, sorun değil. Her şey olacağına varır. Bu kadar endişelenme.”
 ̄
Cui Jue gittikten sonra Xie Bi An kaşlarını çatmaya devam etti, zihni kaos içindeydi.
Onun sersemlemiş ifadesini gören Fan Wu She çaresizce seslendi, “Shixiong, Shixiong?”
Xie Bi An, Fan Wu She’ye baktı, “Ha?”
“Sargı bezlerimi değiştirme zamanı geldi.”
“Ah, doğru ya.” dedi Xie Bi An ve ilaç kutusunu çıkardı. Fan Wu She’nin yaralarına merhem sürerken yumuşak bir sesle devam etti, “Bu yara günden güne daha da iyiye gidiyor. Kısa bir süre sonra kolunu oynatabileceksin.”
“Shixiong, bu konuda fazla düşünme. Bir kişinin yaptığı her seçim geleceğini etkiler. Bu konuyu tersine çevirmek için hala birçok fırsat var.”
“Elbette biliyorum. Her nesnenin bir karması vardır. İnsan tek bir sözle Buda ya da iblis olabilir.” dedi Xie Bi An ciddi bir şekilde, “Ama Shizun kadar yetenekli bir efsuncu, hastalıktan ya da yaşlılıktan dolayı ölmez. Sadece beklenmeyen bir olay ömrü kısaltabilir, ama bu olay…”
Bu olay, birinin onu öldürmesi olabilirdi. Ölümlü diyarda ve yeraltı diyarında Zhong Kui’yi öldürebilecek kadar yetenekli olan kimse yoktu, fakat birini gücendirmişti. İnsan nasıl endişelenmezdi ki?
“Shizun kalbindeki endişeleri kesinlikle biliyor. Eli kolu bağlı bir şekilde yakalanmayı bekleyecek biri değil. Şimdi hepimiz bu konudan haberdarız, bu iyi bir şey. Bundan sonra Li Bu Yu’ya karşı daha dikkatli olacağız.”
Xie Bi An başıyla onayladı ve usulca iç çekti, “Haklısın. Sadece…beni Shizun büyüttü. Benim için baba gibi, çok önemli biri. Ona kötü bir şey olmasına asla izin veremem.”
Fan Wu She bir an için sessiz kaldı ardından yanıt verdi, “Hayatındaki en önemli kişi ölse bile, yeraltı diyarında tekrar buluşabilirsin.”
Ve benimle…
“Yine de, Shizun ölümlü diyara özlem duyuyor. Eğer tanrılığa yükselirse, ne kadar iyi olsa da onu bir daha göremeyeceğim anlamına gelir. Ama eğer yükselemeyip yine yeraltı generali olursa bir daha asla dünyayı gezip en sevdiği şarapların tadına bakamaz. Öyle olursa çok mutsuz ve üzgün olur. Belki de reenkarne olmak ister, o zaman da onu göremem.” dedi Xie Bi An ve ağrıyan şakaklarını ovuşturdu, “Shizun, ölemez, ölmemeli.”
“Ölmeyecek.” dedi Fan Wu She, sesi çocuksu olsa da kararlıydı. Ne söylerse söylesin insanları ikna edebilirdi, “Gerçeği öğrenip harekete geçen ilk taraf biz olacağız. Böylece Li Bu Yu’nun Shizun’a zarar verme şansı olmayacak.”
Xie Bi An gizlice yumruklarını sıktı, “Wu She, bana Zongxuan Kılıç Tekniği’ni öğret.”
“Gerçekten de öğrenmek istiyor musun?”
“Evet.” dedi Xie Bi An, bakışları epey ciddiydi, “Yeterince güçlü değilim. Eğer daha güçlü olsaydım sen zarar görmezdin ve Shizun’a da yardım edebilirdim. Shizun’un öğrettiği Qingfeng Kılıç Tekniği de güçlü ama sanki açıklanamaz bir sebeple Zongxuan Kılıç Tekniği’nin bana daha çok uyacağını hissediyorum. Kesinlikle o teknikte ustalaşabilirim.”
“Benim hamlelerimi tahmin edebildiğini söylemiştin.”
“Evet, sence de bu kılıç tekniği benim kaderimde yok mu?” dedi Xie Bi An, “İnsanların önünde bu tekniği kolayca sergilemeyeceğim, bu yüzden Shizun’a bundan bahsetme. Belki Qingfeng ve Zongxuan Kılıç Teknikleri’ni birleştirip, daha fazla güç kullanabiliriz.”
Fan Wu She yanıt verdi, “Tamam, öğreteceğim.”
Zong Zi Heng önceki hayatında Zongxuan Kılıç Tekniği’nde Cennetin Sekizinci Seviyesi’ne ulaşmıştı. Bu yetenek sanki ruhuna kazınmış gibiydi, reenkarnasyondan sonra bile değişmemişti.
Fan Wu She, Xie Bi An’ın hevesli hallerini görünce kalbinde bir sızı hissetti. Bu üstün yetenek hem bir hediye, hem de bir lanetti. Shen Shi Yao’nun ona söylediklerini hatırladı—güneş ve ay birlikte parlayamaz.
İşte bütün felaketlerin kökü buydu.
Neyse ki, bu hayatta aralarında herhangi bir çıkar çatışması yoktu. Xie Bi An’ın Zong Zi Heng olma şansı yoktu.
 ̄
Fan Wu She’nin iyileşme döneminde, Zhong Kui ve Chunyang Sekti iki kere bağlantı kurmuştu. Xu Zhi Nan’ın inzivadan çıkmasını istemeleri için, Zhao Wen gibi kıdemli olanları ikna etmeye çalışıyordu.
Başlangıçta bizzat gitmek istiyordu ama Yaşam ve Ölüm Kitabı meselesinden beri Xie Bi An çok gergindi. Ölümlü diyara gitmesine şiddetle karşı çıkıyordu. En sonunda iki taraf da geri adım atmıştı. Eğer Fan Wu She tamamen iyileştikten sonra da Chunyang Sekti ikna olmamışsa, üçü birlikte oraya gideceklerdi.
Bu nedenle son günlerde Zhong Kui itaatkar bir şekilde yeraltı diyarında kalmıştı. Xie Bi An da ruhları toplamak ve alışveriş yapmak dışında neredeyse ölümlü diyara hiç gitmemişti. Her gün, Fan Wu She’nin rehberliğinde Zongxuan Kılıç Tekniği’ni çalışıyordu. Tam da tahmin ettiği gibi, içgüdüsel olarak bu tekniğe bir yatkınlığı varmış gibiydi. Çok hızlı öğreniyor, günden güne gelişiyordu.
Uzun bir süre beraber zaman geçirdikten sonra Fan Wu She sanki Xie Bi An’ın Zhong Kui’den daha çok bir Shizun gibi davrandığını fark etmişti, büyük ya da küçük her türlü kararı o veriyordu. Sanki o “en büyük oğul” olma sorumluluğu hala ruhunun derinliklerinde duruyordu. Geçmişteki Zong Zi Heng’le tamamen aynı davranıyordu.
Örneğin bu süre zarfında Fan Wu She daha çabuk iyileşsin diye şifalı çorbalar yapıyordu. Ki çorba şifalıysa, tadı kötü demekti. Zhong Kui ve Bo Zhu tadını çok acı bulmuşlardı bu yüzden sürekli söyleniyorlardı. Fan Wu She de tadını kötü bulmuştu ama yine de hiç şikayet etmemişti. Çünkü birincisi, Xie Bi An’ın onu bu kadar düşünüyor olması hoşuna gitmişti. İkincisi ise şikayet etmesi bir şeyi değiştirmeyecekti; yemek konusunda da son sözü Xie Bi An söylerdi.
Sorun şuydu ki, yaralarının çoğu iyileşmişti. Kaybettiği tüm kanı yerine gelmişti. Eğer biraz daha şifalı şeyler tüketirse başka sıkıntılar ortaya çıkabilirdi.
O gece, yarası yeni et oluşturduğu için sürekli kaşınıyordu. Uyanıkken sorun yoktu, ancak geceleri uykusunda bilinçsizce kendi kendini kaşıyordu. Yaralarını kaşımasına engel olmak için Xie Bi An onun yanına yatmıştı. Orkidelerin ferahlatıcı kokusuyla uykuya daldı. Kanı kaynayıp tüm bedenine hücum etmiş, zihni bulanıklaşmıştı. Sanki etrafında çok tatlı bir şey varmış gibiydi, yaklaşması için onu cezbediyordu…