İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 44. Bölüm

Wu Chang Jie 44. Bölüm

Zong Zi Heng eşyalarını toparlayıp annesiyle vedalaşmaya gittiği esnada Shen Shi Yao’nun, Zong Zi Xiao’nun annesi Chu Ying Ruo ile çay içip sohbet ettiğini gördü.

“Anne, Cariye Chu.” diyerek Zong Zi Heng onları tek tek selamladı. Tüm kardeşleri içinde, annelerinin de dostluğu sebebiyle en çok Xiao Jiu’ya yakındı. Annesinin o gün sarf ettiği tüm o sözlerin ardından hiçbir şey olmamış gibi Chu Ying Ruo ile çay içmesi Zong Zi Heng’in biraz rahatsız hissetmesine neden olmuştu.

“Zong Zi Heng yine dışarı mı çıkıyor?” diye sordu Chu Ying Ruo, “Xiao Er’ın neden iki gündür surat astığı şimdi anlaşıldı.”

“Jingzhou’ya gidiyorum ama uzun süre kalacağımı sanmıyorum. Lütfen Xiao Jiu’ya gevşememesini, döndüğümde onu test edeceğimi söyleyin.”

“Merak etme, ona göz kulak olacağım.” dedi Chu Ying Ruo ve hafifçe gülümsedi. Öyle güzel gülümsemişti ki, sanki yüzünde bir çiçek açmış gibiydi.

Chu Ying Ruo küçük bir sektte doğmuştu. Ailesi tanınmış değildi ama güzel bir yüzü olduğu için Jiaolong Meclisi’nde onu gören herkes güzelliği karşısında büyülenmişti. Şu an bir anne olsa da hala ölümsüz dünyanın bir numaralı güzelliği olarak görülüyordu.

Başlangıçta, Chu Ying Ruo’nun zaten bir nişanlısı vardı fakat Zong Ming He onu kaçırmıştı. Tüm cariyeler arasında en çok sevdiği oydu, bu yüzden Zong Zi Xiao, İmparatoriçe’nin oğlundan pek de farklı sayılmazdı.

Shen Shi Yao usulca iç çekti, “Ne zaman çıksan hep endişeleniyorum ama seni de buraya kapatamam. Git bakalım, dışarıdayken kendine çok dikkat et.”

“Anne, için rahat olsun.”

“Jiejie, endişelenme. Zong Zi Heng çoktan Zongxuan Kılıç Tekniği’nde Cennetin Yedinci Seviyesi’ne ulaştı, sıradan insanlar ona rakip olamazlar.”

“Açıktan gelen mızrakları savuşturmak kolaydır ama karanlıkta, sinsice gelen bıçaklara dikkat etmek gerekir,” dedi Shen Shi Yao, “O zaman da Zong Zi Xiao ile beraber gizlice bir saldırıya uğramamışlar mıydı? Orada ölümle burun buruna gelmişlerdi.”

Chu Ying Ruo’nun gözleri aniden buz gibi bir ifadeye büründü, “Evet, çok şükür ki şansları yaver gitti. Zong Zi Heng, insanların kalplerinde kötülük yatar. Bu yüzden dışarı çıktığında herkese karşı temkinli ol.”

“Tamam.”

Zong Zi Heng, boğuk bir nefesle Wuji Sarayı’ndan olabildiğince hızlı şekilde çıktı, ardından hemen kılıcıyla yükselerek dosdoğru bulutsuz gökyüzüne uçtu. Kuş bakışı olarak önce aşağıdaki Wuji Sarayı’na baktı ve sonra, uçsuz bucaksız olan gökyüzüne baktı. O anda kalbinin ve zihninin aniden aydınlandığını hissetti.

O göz kamaştırıcı saray, insanın aklını ve bedenini dar bir köşeye sıkıştıran muhteşem bir kafes gibiydi. Orada ne kadar çok yaşarsa, o kadar bunaltıcı oluyordu. O gün annesinin gözyaşları ve İmparatoriçe’nin sert muamelesi sebebiyle o kadar afallamıştı ki, neredeyse bu saraydan kurtulmak istediği aklından çıkmıştı.

Mutlu bir yaşam sürmek, dilediği gibi gezmek, çimenlere basmak, doğayı hissetmek, dünyayı keşfetmek—işte, istediği hayat tam olarak buydu!

Chu bölgesi, balıkçılık, hayvancılık ve çiftçiliğin gelişmiş olduğu, hem kara hem su yollarına ve verimli topraklara sahip bir bölgeydi. Antik çağlardan beri herkesin yaşamak, her hükümdarın sahip olmak istediği bir yerdi.

Bu bereketli topraklar üzerine kurulmuş olan iki tane sekt vardı; Jingzhou’nun Chunyang Sekti ve Wuling’in Wuyun Sekti.

Aslında bin yıl öncesinde bu iki sekt tek bir soydan geliyordu. Ataları yüksek rütbeli bir efsuncuydu. Sektteki dövüş sanatları ustaları ikiye bölündükten sonra içsel bir çekişme nedeniyle savaşmaya başlamışlardı.

Chunyang Sekti, saf bir kalbe ve şehvetsiz bir hayat sürmeye dayalı olan bir felsefeyi yani Budizm’in beş öğretisini ve on erdemini miras almıştı.

Wuyun Sekti’ne gelince, onlar da sekt ismini Budizm’in beş öğretisinden; biçim, duygu, düşünce, davranışlar ve zihinden almıştı. İnsanların bu şeylerden kurtulamayacaklarını, karmanın gerçek olmadığını bu nedenle de insanların arzularını yok etmeye çalışmalarının beyhude bir çaba olduğunu düşünüyorlardı. Görüş olarak Chunyang Sekti ile taban tabana zıtlardı. Daha az kuralları ve yönetmelikleri vardı; “Et ve şarap bağırsaklardan geçip eninde sonunda dışarı çıkar ama Buda her zaman insanın kalbinde yer alır.”

Chu topraklarındaki iki sekt, Zong Klanı tahta geçene dek yüzlerce yıl boyunca savaşmıştı. Ama üstlerinde başka bir klanın baskısı olunca barış içinde yaşamak zorunda kalmışlardı.

Chunyang Sekti’nin Luojinwu’suna vardığında, kapıyı koruyan sekt mensubu haber vermek için içeri gitmiş, ardından Xu Zhi Nan bizzat onu selamlamak için dışarı çıkmıştı.

“Xu Dage.”

“Ekselansları, görüşmeyeli uzun zaman oldu.” dedi Xu Zhi Nan ve onu gülümseyerek selamladı. Zong Zi Heng’e bakarken, iç çekmeden edemedi, “Üç yıl önce Ekselansları çok gençti. Ama şimdi bir yetişkin gibi görünüyor.”

Zong Zi Heng biraz bozulmuştu, “Ben sana Dage diye sesleniyorum ama sen bana bir yabancıymışım gibi davranıyorsun.”

“Haha, pekala. Zi Heng, lütfen içeri gel.”

Aslında Xu Zhi Nan neredeyse Zong Zi Heng’in babasının yaşındaydı ama görünüş olarak sanki ondan birkaç yaş daha büyükmüş gibi görünüyordu. Geçen üç yıl içinde sürekli iletişim halindelerdi. Hatta ilk tanıştıklarında da uzun zamandır birbirlerini tanıyormuş gibi hissetmişlerdi.

Birbirlerine hayatlarındaki son gelişmeleri sordular.

“Huaying Sekti’nin senin için evlilik görüşmesine geldiğini duydum,” dedi Xu Zhi Nan, “Genç Hanım Hua ve sen birbirinize yakışıyorsunuz. Yetenekli bir adam ve güzel bir kadın, bu çok büyük bir kutsama.”

Zong Zi Heng, İmparatoriçe ile cariyeler arasındaki anlaşmazlıkları yabancılara anlatmak niyetinde değildi, kaçamak bir tavırla yanıt verdi, “Bu meseleyi ben de yeni duydum. Fakat babam henüz net bir karara varmadı.”

“Bunun uzak bir ihtimal olduğunu sanmıyorum.”

“Xu Dage, bugünlerde Chunyang Sekti’nde ne var ne yok?”

“Pek bir şey yok, her şey yolunda.”

“Peki ya Aslan İttifakı?”

“Eh, birkaç gün önce Yan Şehri’nde Chen Xing Yong’un izlerini bulduk. Ama yılanı ürkütüp elimizden kaçırmaya cesaret edemiyoruz. Bu yüzden onları gizlice izlemesi için birkaç kişiyi görevlendirdik.”

Zong Zi Heng gözlerini kıstı, “Üç yıl oldu, sonunda intikam alma fırsatı elime geçti.”

“Bu meselenin hala dikkatlice tartışılması ve kapsamlı bir plan yapılması gerekiyor. Chen Xing Yong çok kurnaz, elindeki büyülü silah yüzünden iki kez elimizden kaçırdık.”

“Gong Shu Ju ile başa çıkmak gerçekten de zor.”

O zamanlar o handa yaşadıklarını düşündüğünde hala kalbi sıkışıyordu. Genç olmasına rağmen epey güçlüydü ve yanında da iki tane yüksek rütbeli efsuncu vardı. İsimsiz bir efsuncu tarafından nasıl o kadar zorlanmışlardı ki? Hepsi Gong Shu Ju isimli büyülü silahın yüzündendi.

Bir süre sonra tekrar söze girdi, “Bu büyülü silahı yok etmenin bir yolu yok mu?”

“Cangyu Sekti’ne sordum. Bu büyülü silah kusursuz değilmiş. Silahın menzili tamamen onu kullanan kişiye bağlıymış, ne kadar çok kişi olursa kontrol etmesi daha da zor olurmuş. Bu nedenle sizi birbirinizden ayırmıştı, çünkü başa çıkması çok zor olacaktı. Yani ne kadar kalabalık olursak, Gong Shu Ju’yu alt etmemiz o kadar kolay olacak.”

Zong Zi Heng başını salladı, “Bu sefer onu kesinlikle yakalayabiliriz. Kaybedecek zamanımız yok hemen Yan Şehri’ne gitmeliyiz.”

Xu Zhi Nan yatıştırıcı bir tonla cevapladı, “Aceleye gerek yok. Kalabalık bir grup aynı anda oraya giderse fazla göze batar. Durumu araştırması için Shidi’mi gönderdim. Çok yakında geri dönecek. O geldikten sonra bir plan yapıp harekete geçebiliriz.”

“Da Shixiong*,” dedi bir öğrenci, “Cheng Shixiong geri döndü.”

ÇN: En kıdemli Shixiong

Xu Zhi Nan gülümsedi, “Bak, iyi insan lafının üzerine gelirmiş. Tamam, haber verin beni görmeye gelsin.”

Bir süre sonra bir öğrenci içeri girdi, yüzünde buz gibi bir ifade vardı, “Shixiong, ben geldim.”

“Yan Zi, emeklerine sağlık. Zi Heng, bu benim Shidi’m Cheng Yan Zi. Yan Zi, bu kişi de İmparator Ning Hua’nın oğlu Ekselansları Veliaht Prens.”

Cheng Yan Zhi, ne kibirli ne de alçakgönüllü bir şekilde ellerini birleştirdi, “Selamlar, Ekselansları.”

Zong Zi Heng başını salladı ve kendi kendine şöyle düşündü: Chunyang Sekti öğrencilerinin efsun seviyesi ne kadar yüksekse o kadar iyi bir görünüme sahip oluyorlar. Hepsi uzun boylu, yakışıklı ve onurlu. Yan yana dizilseler kan bağı olan kardeşlerden bile daha benzer görünürler.

“Yan Zi, bize durumu rapor et.”

“Şu anda Chen Xing Yong yedi astıyla beraber Yun Şehri’nde. En az altı gündür oradalar. Gece gündüz onları gözetledik ama yemek yemek dışında dışarı neredeyse hiç çıkmadılar. İçeride ne yaptıklarını bilemiyoruz. Görünüşe göre birini bekliyorlar.”

“Demek birini bekliyorlar,” dedi Xu Zhi Nan, “Bir sonraki hedeflerinin mi peşindeler yoksa altın özü alıcısını mı bekliyorlar?”

“İkisi de mümkün,” dedi Cheng Yan Zhi, “Fakat, son iki yıldır Aslan İttifakı’nın peşinde olduğumuz için kolayca suç işlemeye cesaret edemiyorlar. Birkaç ay öncesinde de onların adamlarına zarar vermiştik, zannımca bu sefer asıl amaçları altın özü çalmak değil.”

“Yani bu alıcıyı bekledikleri anlamına mı geliyor?” diye sordu Zong Zi Heng soğuk bir şekilde, “Aslan İttifakı’nın arkasında olup bu alçak ticareti yapan tam olarak kim olabilir?”

O sırada Li Xiang Tong’un kibirli yüzü aklına gelmişti. Annesi haklıydı, hem güç hem de zamanlama olarak Li Xiang Tong gerçekten de şüpheliydi.

“Kim olduğu önemli değil. Ama öğrendiğimizde büyük bir fırtına kopacak.” dedi Xu Zhi Nan sert bir şekilde, “Aslan İttifakı’nı gizlice destekleyen ve altın özlerini satın alan kişinin büyük bir yankı uyandıracağından eminim.”

Cheng Yan Zhi de söze girdi, “O zaman gerçeği bulmak çok daha önemli. Ölümsüz efsun dünyasındaki pisliklerin hepsi yok edilmelidir.”

“Zi Heng, epey geç oldu. Bu gece Luojinwu’da kal, Yan Şehri’ne yarın gideceğiz.”

“Tamam.”

Son olan olaylar Zong Zi Heng’in aklını kurcalıyordu, bu yüzden yatakta dönüp duruyor ve bir türlü uyuyamıyordu. Bu kez Chen Xing Yong’u yakalayabilecekler miydi, yoksa yakalayamayacaklar mıydı? Bu beladan kurtulup hem Xiao Jiu’nun hem de kendisinin intikamını alabilir miydi? Ve Chen Xing Yong’un arkasındaki kişi kimdi, efsun yeteneklerini geliştirmek için neden bu korkunç yönteme başvurmuştu?

Gecenin bir yarısı dışarıdan bir kargaşa sesi duyuldu. Tam Zong Zi Heng uykuya dalacaktı ki, sesleri duyunca tekrar uyandı. Yataktan yuvarlandı ve Luojinwu’nun geniş olan eğitim alanından gelen minik alev ışıklarına bakmak için dışarı çıktı. Öğrenciler dört bir yana dağılmıştı, karanlıkta bir şey arıyorlarmış gibiydi.

Zong Zi Heng o yöne doğru yürüdü ve öğrencilerden birine sordu, “Neler oluyor?”

“Ekselansları?” dedi öğrencilerden biri, “Birisi bizim iznimiz olmadan bariyeri aşmış. Söylediklerine göre bir çocukmuş ama kendisini bulamıyoruz. Bariyer tarafından zarar göreceğinden korktuğumuz için çocuğu arıyoruz.”

“Çocuk mu?” dedi Zong Zi Heng, kafası karışmıştı.

“Acele edin, galiba orada.”

“Neden izinsiz bir şekilde Chunyang Sekti’ne giriyorsun? Bariyerin seni öldürebileceğini bilmiyor musun?”

“Evlat, sana zarar vermek istemiyoruz. Kılıcını indir.”

“Defolun, asıl siz beni size zarar vermeye mecbur bırakmayın.”

Ses biraz zayıf ve çocuksuydu ama epey kibirliydi.

Bu sesi duyan Zong Zi Heng’in gözleri karardı ve öfkeyle kükredi, “Zong Zi Xiao!”


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x