Hua Yu Xin’in hikayesi o gece Daming’in her yerine yayıldı ve çok geçmeden tüm ölümsüz dünya olan bitenden haberdar oldu.
Bu yılki Jiaolong Meclisi’nde artık “kimin kazanacağı” değil, Huaying Sekti’nin kıdemlisinin altın özünü kimin yediği tartışılıyordu.
Ölümsüz efsun dünyası hep altın özü hırsızlarından iliklerine kadar nefret etmişti. Chen Xing Yong öldüğüne göre, altın özlerini satın atın alan kişi de cezasını çekmeliydi.
Altın özü çalınarak ölen efsuncuların ruhu Jiaolong Meclisi’ndekilere musallat oluyordu ve İmparator Ning Hua’nın neler söyleyeceği herkes tarafından merak konusuydu.
Bilmedikleri şey ise, Zong Ming He’nin Aslan İttifakı’nı yakalamakla ilgilenmediği, bu görevi aceleyle en büyük oğluna verdiğiydi. Chen Xing Yong’un idamına yol açan şey Zong Zi Heng, Xu Zhi Nan ve diğerlerinin azmiydi.
O gece Zong Ming He, Zong Zi Heng’i, Zong Zi Xiao’yu, Xu Zhi Nan’ı ve Hua Jun Cheng’i saraya çağırdı.
Dördü arasında sadece Hua Jun Cheng bu konuda gerçekten hiçbir şey bilmiyordu. Zong Zi Xiao, Zong Ming He’ye olanları anlatmak niyetindeydi ama Xu Zhi Nan ve Zong Zi Heng itiraz etmişti. Zong ailesinden olmayan Xu Zhi Nan haklı olarak tedbirli davranırken, Zong Zi Heng kardeşinin tehlikeli bir durumun içine düşmesinden korktuğu için tedbirli davranıyordu.
Zong Ming He ne kadar araştırırsa araştırsın, Chen Xing Yong’un arkasındaki altın özü alıcısını bulamadığı için öfkeliydi.
Zong Zi Heng, Zong Ming He’nin ona karşı olan öfkesini hissedebiliyordu ama Chunyang Sekti’ni ve Huaying Sekti’ni hesaba katmak zorundaydı, bu yüzden yabancılar varken bu meseleyi açamazdı.
Hiçbir şey yapılamayacağını gören Zong Ming He kollarını savurarak oradan ayrıldı.
Zong Zi Heng, Xu Zhi Nan ve Hua Jun Cheng’i saraydan gönderdikten sonra Qinghui Köşkü’ne geri dönmedi. Henüz annesiyle yüzleşmek istemiyordu, bu yüzden bir geceliğine kalmak için Bailu Köşkü’ne gitmeye karar verdi.
Gece geç bir saatti ve Chu Ying Ruo uzun zaman önce odasına çekilmişti. Yalnızca gece nöbetinde olan hizmetkarlar onları selamladı. Zong Zi Xiao, hizmetkarlardan odasına biraz yiyecek göndermelerini istedi.
“Dage, henüz hiçbir şey yemedin, değil mi?” dedi Zong Zi Xiao ve yemeği önüne doğru itti, “Dün gece bir şey yememiştin, bugün de yemek yediğini görmedim.”
Zong Zi Heng gülümsedi, “Sen söylemesen hiç farkında olmayacaktım.”
Aşk iksiri yüzünden zehirlendiği o geceden sonra hiçbir şey yememişti. İlk başta midesi bulandığı için hiçbir şey yiyemese de, zaman geçtikçe açlığını unutmuştu.
“Hadi, hemen ye.” dedi Zong Zi Xiao.
Zong Zi Heng itaatkar bir şekilde yemeye başladı.
Zong Zi Xiao yanına oturmuş gözlerini kırpmadan ona bakıyordu, bakışlarıyla yüzünde bir delik açacakmış gibiydi.
“Neden öyle bakıyorsun, sen de mi yemek istiyorsun?” dedi Zong Zi Heng, bir parça domuz kaburgası aldı ve kardeşinin ağzına soktu.
Zong Zi Xiao ağzındakini çiğnerken cevapladı, “Akşam yemeğinde biraz yemiştim. Bu domuz kaburgaları senin yaptıklarının yanından bile geçemez.”
Zong Zi Heng güldü, “Dage sana domuz kaburgası yapmayalı çok uzun zaman oldu, değil mi?”
“Mn.”
“Jiaolong Meclisi bittiğinde, Dage sana bir masa dolusu yemek yapacak.”
Zong Zi Xiao gülümsedi, “O halde yemekleri ben seçeceğim.”
“Pekala.”
“Dage, sence Yan Shu bugün olanlara inanmış mıdır?”
“Hua Hanım oldukça iyi rol yaptı. Daha öncesinde onun çekingen olduğu için başaramayacağından şüpheliydim ama görünüşe göre amcasının intikamını gerçekten de almak istiyor.”
“Neresi çekingenmiş, sürekli sana yürüyüp duruyor.”
“Bu nasıl olabilir?” dedi Zong Zi Heng kıkırdayarak, “Diğer insanların beni çalmaya çalıştığını düşünen tek kişi sensin. Senden başka, bana kim değer verir ki?”
Başlangıçta onunla alay ediyordu, ama nedense annesinin yaptıklarını ve babasının kibirli sabırsızlığını hatırladı. Kalbi tarif edilemez bir şekilde kötü hissediyordu.
“Seni sadece benden çalmak istiyorlar. Diğer kardeşlerimin seninle vakit geçirmek istemesi yetmiyormuş gibi üstüne bir de o can sıkıcı Li Bu Yu eklendi.”
“Li Bu Yu soylu bir aileden geliyor. Senin aksine çok iri yarı değil ve ayrıca nasıl davranması gerektiğini iyi biliyor.”
“Li Bu Yu’nun benden daha iyi olduğunu mu ima ediyorsun?” dedi Zong Zi Xiao dik dik bakarak, “Yalnızca ayaklarımı kullanarak bile onu alt edebilirim.”
Zong Zi Heng çaresizce gülümsedi, “Dage’nın gözünde en iyisi sensin, ama o da fena değil. Artık böyle şeyler söylememelisin.”
“Hıh.”
“Pekala, hadi dinlenelim.”
Zong Zi Heng yıkandı ve Zong Zi Xiao’nun yatağına uzandı, iç çekip duruyordu.
Zong Zi Xiao oyalandı ve yatağa gitmekte tereddüt etti. En sonunda daha fazla dayanamayıp ağabeyinin yanına uzandı. Aralarında bir karış mesafe vardı, sanki kıyafetlerinin bile birbirine değmesinden çekiniyordu.
Zong Zi Heng fark etmemişti, “Yarın hem senin hem de benim son savaşım var.”
“Ben kazanacağım, sen de kazanacaksın.”
“Xiao Jiu, hadi uyu artık.”
“Mn.”
“Yaklaş biraz, yataktan düşmekten korkmuyor musun?”
“…Hayır.”
Zong Zi Heng ona takılmaya başladı, “Her mevsimde benimle uyumak için ölüp bitiyordun. Şimdi büyüdün diye ağabeyine yaklaşmak bile istemiyorsun, değil mi?”
Zong Zi Xiao bir an için sessiz kaldı ama sonrasında yatakta hareket etti.
Zong Zi Xiao kolları yakınken teninin hafifçe yandığını hissediyordu. Kolunun ısındığını hissetse de kendindeki bu anormalliğini anlayamıyormuş gibiydi.
Zong Zi Heng fark etmemişti, bir süre meditasyon yaptıktan sonra uykuya daldı.
Gece yarısında Zong Zi Heng aniden uyandı. Ruhani gücünde tuhaflıklar vardı, bedeni bir ısınıyor bir soğuyordu ve nefesi de düzensizdi. Oturur pozisyona geldi, neler olduğunu anlayamıyordu. Bu hissi çok uzun zaman önce Xu Zhi Nan tarafından aşk iksirinin etkilerinden kurtulmasına yardımcı olmak için verilen bir ilacı içtiğinde deneyimlemişti. O sırada bu sıcak ve soğuk his değişiminden dolayı çok rahatsız hissetmişti. Bu yüzden bir gün boyunca hiçbir şey yiyememişti.
Ama tam olarak ne oluyordu ki? Aşk iksirinin etkisi çok uzun zaman önce geçmişti ve herhangi bir zehirlenme belirtisi de göstermemişti, bu sonradan içtiği iksirin bir yan etkisi olabilir miydi?
“Xiao Jiu, Dage’na bir bardak su ver.” dedi Zong Zi Heng ve nazikçe Zong Zi Xiao’nun omzuna dokundu.
Fakat Zong Zi Xiao kılını bile kıpırdatmıyordu.
Zong Zi Heng’in kalbi sıkışmaya başladı. Efsun çalışan kişilerin algıları çok açık olurdu, ona böyle dokunduktan sonra uyanmamış olması çok tuhaftı. Ayrıca en ufak hareket etse Zong Zi Xiao hemen sezer ve uyanırdı, peki neden tepki vermemişti ki? Parmağını önce Zong Zi Xiao’nun burnuna koyup nefesini, ardından da bileğinden nabzını kontrol etti. Yanlış görünen hiçbir şey yoktu tabii bir şey dışında ─ uyuşturucu!
Odada bir yerlerde uyuşturucu bulunuyor olmalıydı. Önceden aldığı iksir etkilenmesine engel olmuş olmalıydı. Zong Zi Heng’in tüyleri diken diken olmuştu, Zong Zi Xiao’yu ne kadar uyandırmaya çalışsa da nafileydi. Bu nedenle hemen arkasına döndü ve yataktan kalktı. Ama havada garip bir koku yoktu. Bu dünyada ne tür bir uyuşturucu renksiz, kokusuz ve bu denli de güçlü olabilirdi ki?
Ve bunu kim, hangi amaçla yapmıştı?
Birden aklına Bailu Köşkü’nün her tarafına yerleştirilmiş tütsü kapları geldi.
Yatağa döndü ve dışarı çıkmadan önce Zong Zi Xiao’nun çevresine koruyucu bir bariyer yerleştirdi.
Ön salona ulaştığında koku daha da yoğunlaşmaya başladı. Eğer tütsüde bir çeşit büyüleyici ilaç olsaydı, kokuya karşı hassasiyeti olmayanlar doğal olarak algılayamazdı. Ama yıllardan beri çiçek yetiştiriyordu ve ilk girdiğinde tütsülerdeki farklı kokuyu hemen fark etmişti.
Çok geçmeden nöbette olan hizmetkarı yerde baygın halde buldu.
Bunu her kim yaptıysa, hedefindeki kişi Bailu Köşkü’nün sahibi olmalıydı. Zong Zi Xiao’nun etrafına herhangi bir tehlike anında hemen haber verecek bir bariyer kurmuştu. Fakat Chu Ying Ruo’nun güvende olup olmadığını görmesi için acele etmesi gerekiyordu.
Zong Zi Heng temkinli bir şekilde Chu Ying Ruo’nun yatak odasına doğru yürüdü, ama tam yaklaşırken tatlı bir inleme duydu ve kendi kulaklarına inanamayarak kaskatı kesildi.
Derin bir nefes aldı ve odanın içinden gelenleri doğrulamak için parmak uçlarında kapıya doğru yürüdü; bir erkek ve bir kadın sevişiyordu. Babası değildi, çünkü gizlice gelmesi için bir neden yoktu. Zihni bomboştu, buna şahit olmak yerine kendisinin de bayılmış olmasını tercih ederdi. Asla bilmek istemeyeceği bir ihaneti öğrenmişti!
Kendine geldiğinde dişlerini gıcırdattı ve yavaşça, geri çekildi. Babası bunu öğrenirse Chu Ying Ruo’yu idam ederdi ve Zong Zi Xiao için de durumlar çok karışırdı. O odanın içindeki kişi her kimse, bunu asla bilmek istemiyordu. Bu yüzden, duymamış gibi yapmaya karar verdi.
─
Ertesi gün uyandığında Zong Zi Xiao epey enerjikti ama Zong Zi Heng’in gözlerinin altı çökmüştü ve yüzünde ilgisiz bir ifade vardı.
“İyi uyuyamadın mı?” dedi Zong Zi Xiao, ağabeyinin yüzünü avuçlarının içine aldı ve dikkatlice baktı.
“Bir kabus gördüm.”
“Ne kabusu?”
“Unuttum.” dedi Zong Zi Heng ve somurtarak yataktan kalktı. Önceki gece şahit olduğu şeyin bir kabus olup olmadığını kendisi de bilemiyordu. Ne olursa olsun, unutması gerekiyordu, her şeyi unutacaktı.
“Dage,” dedi Zong Zi Xiao ve onun yanına geldi, gözleri endişeyle doluydu, “Son zamanlarda olan şeyler yüzünden endişeli olduğunu biliyorum. Ama her şey yoluna girecek. Ben kazanacağım, sen de kazanacaksın, kazanan taraf biz olacağız. Her ne olursa olsun hep seninle birlikte olacağım. El ele verdiğimiz sürece bu dünyada çözemeyeceğimiz hiçbir şey yok.”
Zong Zi Heng şefkatle gülümsedi ve küçük kardeşinin saçlarını düzeltti, “Xiao Jiu, kocaman adam oldun.”
Zong Zi Xiao memnun bir şekilde gülümsedi ve umursamıyormuş gibi yapmak zorunda kaldı. Çocukluğundan beri ağabeyinin iltifatlarını duymaktan hiç bıkmıyordu.
“Hadi gidelim, Dage senin birinci oluşunu izleyecek!”
─
Jiaolong Meclisi’nin üçüncü gününde her karşılaşma heyecanla bekleniyordu.
Hua Jun Cheng, Chen Lan Duo’ya tek hamleyle yenildi. Birçok kişi Hua Jun Cheng’in bir kadın efsuncuya sert bir darbe indirmeye isteksiz olduğu için kaybettiğini düşünse de, Chen Lan Duo’nun gücü de herkes tarafından görülüyordu. Chen Lan Duo üçüncü galibiyetini kazanırken Qi Meng Sheng’in hala ortalarda olmaması biraz garipti.
Ve galibiyet için nihai savaş; şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Zong Zi Xiao ve Ye Yun Chen arasındaydı.
Zong Ming He çok sevindi ve herkesin huzurunda Zong Zi Xiao şampiyonluğu kazanırsa, Shen Nong Kazanı’nda onun için özel olarak bir ilahi kılıç dövdüreceğine bir kez daha söz verdi.
Üç kuşaktır büyük bir yetenek çıkmayan Zong Klanı’nın kaderini, henüz on üç yaşında olan bu genç prens değiştirmek üzereydi.
Tüm sektlerden konuklar yerlerini almak için arenanın etrafında toplandılar. Zong Zi Heng, Chu Ying Ruo’yu gördüğünde, tüyleri diken diken oldu.
Hala şeftali çiçeği gibi güzel bir yüzü vardı. Qi Meng Sheng’in soğukluğu ve acımasızlığıyla karşılaştırıldığında, her zamanki gibi çekici ve narin görünüyordu. Ama Zong Zi Heng ona baktığında, daha önce sahip olduğu saygıyı yitirdiğini hissediyordu ve yasak ilişkisi ortaya çıkarsa Zong Zi Xiao’ya nasıl bir fırtına getirebileceğini düşündüğünde, öfkeyle dolup taşıyordu.
“Zi Heng, Zi Heng?”
Zong Zi Heng kendine geldi, “Ne?”
Xu Zhi Nan devam etti, “Çok solgun görünüyorsun, ilacın etkisi hala geçmedi mi?”
“İyiyim, hatta düne göre çok daha iyiyim,” dedi Zong Zi Heng usulca, “Uçan Tüy Elçisi hazır mı?”
“Mn, yarışma biter bitmez o kişiyi buraya getirecek.”
O anda Yan Shu, Wuyun Sekti mensuplarıyla birlikte geldi ve Xu Zhi Nan onu selamlamak için ayağa kalktı.
“Tebrikler Xu Zhen Ren. Chunyang Sekti’nin gelecek neslinin yetenekleri tahmin edilemeyecek boyutlarda.”
“Haha, teşekkürler Sekt Lideri Yan. Sizin Wuyun Sekti’ndeki çocuklar da çok yetenekli. Yirmi yıl sonra her şey çok değişecek.”
Yan Shu, Zong Zi Heng’e baktı, “Dokuzuncu Ekselansları da olağanüstü, Ekselansları büyük bir övgüyü hak ediyor.”
Zong Zi Heng ayağa kalktı, “İltifat ediyorsunuz. Babam ve amcam sayesinde bu şekilde yetişti.”
Hafifçe burnunu kırıştırdı. Yan Shu’dan çok hafif bir koku alıyor gibiydi, bu koku epey tanıdıktı.
Öyle görünüyordu ki…..
Zong Zi Heng, yıldırım çarpmış gibi oldu. O anda, sanki bedenindeki tüm kan çekilmişti.
ÇN: Çığlık atmak…Açılın şimdi özetliyorum, önceki bölümlerde Yüce İblis’in kendi babasının altın özünü yediğini söylemişlerdi. Ama kendi babası İmparator değildi, remember? Babası bu durumda….Fuck, fuck, fuck, fuck x949845