İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 73. Bölüm

Wu Chang Jie 73. Bölüm

Bu tüyler ürpertici Jiaolong Meclisi’nden sonra, Daming Şehri’ndeki herkes birkaç ay boyunca sokağa çıkma yasağına tabi tutuldu ve giriş çıkışlar sıkı bir şekilde denetim altına alındı. Yerel halkın herhangi bir kutlamaya ya da festivale katılmasına izin verilmedi. İhtişamlı ziyafetler eşliğinde kutlanacak olan Zong Zi Xiao’nun zaferine, üstlerinde dolaşan kara bulutlar nedeniyle gölge düşmüştü.

Son zamanlarda Daming Şehri İmparator Ning Hua’nın, Zong Ming He’nin otuz sekizinci doğum günü nedeniyle nihayet eskiye döndü.

Karlı kış aylarından birinde, Wuji Sarayı’nın içine ve dışına büyük bir coşku hakim olmuştu, İmparator Zong’un doğum günü ziyafeti için herkes hazırlıklarla meşguldü. Aslında daha önceki yıllarda doğum günü şöleni için hiç bu kadar büyük bir telaş ve tantana olmamıştı. Dünyaya seçkin bir örnek olarak, İmparator Zong doğum gününde savurganlık yapmamalıydı fakat bu sefer istisnai bir durum mevzubahisti. Bir yandan doğum günü ziyafeti Daming Şehri’nin eski canlılığını yeniden alevlendirecekti, öte yandan ise İmparator Zong’un ziyafet esnasında çok büyük bir duyuru yapacağı söyleniyordu.

Hem ölümsüz efsun dünyasında hem de halk arasında İmparator Zong’un bir Veliaht Prens seçeceği söylentileri dolaşıyordu.

Sarayın dışındakiler büyük bir şenlik göreceği için heyecanlıyken, Wuji Sarayı’ndaki herkes çok gergindi.

İmparator Zong’un en küçük oğlunu Veliaht Prens yapmak istediği algısı dört bir yana yayılmıştı, fakat yine de pek çok kişi buna inanmıyordu. Binlerce yıldır var olan saray geleneğine göre ilk oğullar Veliaht Prens tacını alırdı. Bu nedenle arkasında Wuliang Sekti olan ilk meşru oğul, ya da ondan yaşça büyük olan ilk prens dururken en küçük oğul Veliaht Prens olarak seçilmemeliydi.

İmparator ve İmparatoriçe’nin büyük bir kavgaya tutuştuğu ve İmparatoriçe’nin söylentileri yaydıkları için birkaç saray görevlisini cezalandırdığı duyulmuştu. Wuji Sarayı’ndaki herkes İmparatoriçe’nin ters bir anına denk gelmekten oldukça ürküyordu.

Zong Zi Heng, Zong Ming He’nin Xiao Jiu’yu Veliaht Prens olarak seçeceğine ihtimal vermese de, söylentiler yüzünden kaçınılmaz olarak endişeli hissetmeye başlamıştı. Eğer bu doğruysa, çok büyük bir kabus yaklaşıyor demekti. Böyle gitmesine izin vermeyecek olan İmparatoriçe Li Xiang Tong, gölgelerde saklanan Lu Zhao Feng ve harekete geçmek için bir fırsat kollayan Xu Zhi Nan, beklenmedik hamlelerde bulunabilirdi. İşte o zaman geri dönüşü olmayan bir yola girebilirlerdi. Xiao Jiu ne kadar yükselirse, yere de o denli sert çakılırdı.

Her ihtimale karşı Daming’den gizlice kaçmanın bir yolunu planlamak zorundaydı.

Zong Zi Xiao ise yaklaşmakta olan felaketten habersizdi ve her zamanki gibi elindeki şarapla ve kılıçla beraber ağabeyiyle takılmaya gelmişti.

Orkide bahçesindeki iki kardeş çardaktaki bambu hasırın üzerinde karın aheste aheste yağışını izlerken, bir yandan da Xiaoyaoniang şarabını yudumluyorlardı.

Zong Zi Heng, şarap kavanozuna uzanan Zong Zi Xiao’yu kılıcıyla durdurdu, “Sadece bir kadeh içmen konusunda anlaşmıştık.”

“Bir kadeh daha içsem ne olacak ki? Hava zaten çok soğuk.”

“Hala çok gençsin, fazla alkol tüketmen uygunsuz olur.”

“Ben artık küçük değilim,” dedi Zong Zi Xiao, zıplayarak kalktı ve bacaklarıyla kollarını gerdi, “Bir yıla kalmaz yetişkin olacağım. Ayrıca bak, çok yakında Dage’dan daha uzun olacağım.”

Zong Zi Heng homurdandı, “Rüyanda görürsün.”

“Hıh, son iki yılda bir milim bile uzamadın, ama ben günden güne daha da uzuyorum. Senden uzun olmam an meselesi.”

“Kim demiş uzamıyorum diye?”

“Uzamıyorsun işte. Eğer kanıtlamak istiyorsan gel yanıma boylarımızı karşılaştıralım.” dedi Zong Zi Xiao, gülümsedi ve elini ağabeyine doğru uzattı.

Ancak Zong Zi Heng yerinden kıpırdamadı, “Her yıl aynı hızda uzayacağını sanıyorsan yanılıyorsun. Ben senin yaşındayken senden daha uzundum. Dage’ndan daha uzun olacaksan, önce uza sonra gel.”

“Dage’dan daha uzun olursam ne olacak?” dedi Zong Zi Xiao ve tekrar hasıra uzandı, bu kez Zong Zi Heng’in tam yanındaydı.

“Ne?”

“Senden daha uzun olursam, sen bana Dage diyeceksin.”

Zong Zi Heng şakayla karışık azarladı, “Hiç utanması da yok, kaybol buradan.”

Zong Zi Xiao sırıttı ve ağabeyinin beline sarıldı, vücudunu düz bir şekilde gererek karşılaştırma konusunda ısrar etti, “Bak, neredeyse seninle aynı fiziğe sahip değil miyim? Ayaklarımız bile aynı, Dage.”

Zong Zi Heng, Zong Zi Xiao’nun yüzüne ve o parlak, derin, güzel gözlerine baktı. Kalbinde aniden bir ağrı hissetti, ağzını açıp güçlükle ona gülümsedi.

“Dage, ne oldu?” diye sordu Zong Zi Xiao, sanki bir şeyleri sezmiş gibiydi.

“Bir şey yok, sadece….” dedi Zong Zi Heng ve iç geçirdi, “Öyle hızlı büyüdün ki, şimdiden kocaman adam oldun.”

Zong Zi Xiao kahkaha attı, “Dage beni güzelce yetiştirdi.”

Zong Zi Heng’in bakışları son derece nazikti, “Çok tez canlı ve inatçısın. Ah, seni yetiştirmek benim için ne kadar zor oldu bir bilsen.”

Zong Zi Xiao yaklaştı ve Zong Zi Heng’in bedenindeki orkide kokusunu usulca kokladı, gözleri duyguyla dolup taşıyordu, “Dage’mın endişelenmesine bir daha izin vermeyeceğim. Yetişkin olduğumda, artık Dage ile ben ilgileneceğim.”

Zong Zi Heng bir kahkaha patlattı.

“Söylediklerimde ciddiyim, gelecekte Dage ile ilgileneceğim,” dedi Zong Zi Xiao, sanki ant içiyormuş gibiydi, “Dage ne isterse istesin, ona getireceğim.”

“Demek ki, Dage seni boş yere sevmemiş,” dedi Zong Zi Heng gülümseyerek ve kardeşinin başını okşadı.

Zong Zi Xiao duraksadı, etrafına bakındı ve aniden Zong Zi Heng’in kulağına fısıldadı, “Dage, sence babam gerçekten de beni Veliaht Prens mi yapacak?”

Zong Zi Heng kaskatı kesildi, daha sonra Zong Zi Xiao’nun omzunu sıktı, “Nereden duydun bunu?”

“Sarayda herkes bunu konuşuyor.”

“Sarayda dedikodusu yapılsa bile kimse senin önünde konuşmaya cesaret edemez. Sana kimden duydun diye sordum?”

Zong Zi Heng cevabını zaten Zong Zi Xiao’nun ifadesine bakarak almıştı.

Chu Ying Ruo’dan duymuştu.

Chu Ying Ruo bir şeyler biliyor olabilir miydi?

Geçen birkaç ay içinde Zong Zi Heng ne zaman Zong Zi Xiao’yu görmek için Bailu Köşkü’ne gitse, ardında büyü izini bırakırdı. Böylelikle çok güçlü biri köşke girerse, anında haberdar olabilecekti. Lu Zhao Feng’in er ya da geç Chu Ying Ruo’yu görmeye gideceğini düşünmüştü, fakat ne yazık ki şimdiye kadar hiç ses seda çıkmamıştı.

Chu Ying Ruo, Lu Zhao Feng ile gizlice temas halinde değilse, bunu doğrudan Zong Ming He’den mi duymuştu?

Zong Zi Heng, sırtından aşağı bir ürperti indiğini hissetti. Zong Zi Xiao gerçekten Veliaht Prens olarak taç giyerse, bunun kesinlikle kanlı bir fırtına koparacağına dair içinde kötü bir his belirdi.

Zong Zi Xiao, Zong Zi Heng’in kararsız ifadesini gözlemledi ve dikkatli bir şekilde söze girdi, “Dage, diyelim ki ben Veliaht Prens seçildim, bu seni mutsuz eder mi?”

Zong Zi Heng afalayıp kalmıştı, nasıl cevap vereceğini bilemiyordu.

Bu sessizlik Zong Zi Xiao’un içini huzursuz etmişti, “Dage, bana güvenmek zorundasın. Ne olursa olsun, aramızdaki bağı hiçbir şey koparamaz.”

Zong Zi Heng ağır ağır nefes verdi, “Xiao Jiu, beni dinle. Dage senin Veliaht Prens olmanı istemiyor, ama bu katiyen kıskançlıktan ötürü değil. Bir çekişmenin içine düşmeni istemediğimden dolayı. Üstün bir yeteneğe sahip olduğun doğru ama Wuliang Sekti’nin önünde kendini savunacak gücün bile yok. Hala çok gençsin, ne gibi şeylerle karşılaşacağını hayal etmesi çok güç. Beni anlıyor musun?”

Zong Zi Xiao ciddiyetle yanıtladı, “Dage, her şeyin farkındayım. Annem de Veliaht Prens tacını alırsam çok tehlikeli bir konumda olacağımızı söyledi. Ama….”

Daha sonra dudaklarını büzdü, gözbebekleri derin ve ifadesizdi, “Dage da Erge’nın İmparator olmaya layık olmadığını biliyor, değil mi?”

Zong Zi Heng onu fırçaladı, “Sen ne biçim konuşuyorsun böyle? Neden Erge’n İmparator olamasın ki? İmparator’un en güçlü efsunculardan biri olması mı gerekiyor illa? Üstelik babamın efsun yetenekleri de kendi akranları arasında göze çarpmıyordu.”

“Ama Daming Zong Klanı’nın düşüşe geçmesi onun vasat nitelikleri yüzünden.”

Zong Zi Heng kükredi, “Senin ne söylediğini kulakların duyuyor mu?!”

Zong Zi Xiao’nun ses tonu sakindi, “Dage, öfkelenme. Çocukça laflar ettiğimi düşünmekte özgürsün, ama sen de içten içe bunun gerçek olduğunu biliyorsun.”

Zong Zi Heng, Zong Zi Xiao’yu itti. Beyni ağrıdan adeta zonkluyordu.

“Dage,” diye seslendi Zong Zi Xiao ve Zong Zi Heng’in elini tuttu, “Bunca yıldır İmparator ve İmparatoriçe hep tepemizdeydi, annelerimize kötü şeyler yaşattılar. Çok yetenekli olsan da sana hiç değer verilmedi, hiç kırgın hissetmiyor musun? Biz iki kardeş, Daming Zong Klanı’nın geleceğiyiz.”

“….Sen ne bilirsin ki?” dedi Zong Zi Heng boğuk bir sesle, “Hiçbir şeyi bildiğin yok.”

“Dage…..”

“Eğer bana Dage’n olarak birazcık saygın varsa, bir daha böyle sözler sarf etmezsin.”

“Mn,” dedi Zong Zi Xiao ve Zong Zi Heng’e arkasından sarılıp çenesini sırtına sürttü. Hem durgun hem de sevgi dolu bir ses tonuyla devam etti, “Eğer istemiyorsan, bir daha söylemeyeceğim.”

Zong Zi Heng, onun ses tonundaki tuhaflığı sezmiş olsa da, bunu ciddiye almadı.

“Ben sadece Dage’nın istediği şeyleri yapacağım,” dedi Zong Zi Xiao, gizlice kollarını ağabeyinin beline doladı, zihninde bulunan birçok puslu düşünce gün yüzüne çıkmıştı, “Sonsuza dek Dage’mı mutlu edeceğim.”

Zong Zi Heng arkasına döndü, “Xiao Jiu, bir keresinde Wuji Sarayı’ndan Dage ile beraber ayrılıp huzurlu bir yaşam sürmek istediğini söylemiştin. Hala öyle düşünüyor musun?”

“Mn, Dage ile beraber olduğum sürece, nereye gideceğimizin hiçbir önemi yok.”

Zong Zi Heng kardeşinin yanağını sıktı ve kalbinden şöyle dedi: Umarım bu dediklerinde ciddisindir. Çünkü korkarım ki o gün, pek de uzakta değil.

Zong Ming He’nin doğum günü ziyafetinde, dünyanın dört bir yanından gelen çeşitli ölümsüz sektlerin elçileri birer birer hediyelerini sundular. Bazı sektlerin ince tutumları, gönderdiği hediyelerden anlaşılıyordu. Örneğin, Wuyun Sekti sadakatlerinin bir simgesi olarak en değerli ölümsüz haplarını hediye olarak sunarken, Huaying Sekti ve Wuliang Sekti önceki yıllara nazaran çok daha göstermelik hediyeler seçmişti.

Zong Ming He tüm hediyeleri ifadesinde en ufak bir değişim olmadan kabul etti. Yüzünde coşku ve sevinç dolu bir ifade vardı. Veliaht Prens tayin etmek, bu kadar sevinilecek bir mesele değildi. O halde bu kadar mutlu görünmesinin sebebi ne olabilirdi ki?

Doğum günü ziyafetinin ortasında, Zong Ming He kadehini kaldırdı, ardından boğazını temizleyip yüksek sesle konuşmaya başladı, “Bugün hepinizi Wuji Sarayı’nda toplanmaya davet ettim, çünkü dünyanın bilmesi gereken başka bir önemli konu var.”

Tüm kalabalık nefesini tutup devam etmesini bekledi.

Zong Ming He seslendi, “Bana kılıcımı getirin.”

Zong Ming He, kılıcını kabzasından tuttu ve güvenle kınından çıkardı. Işıldayan kılıç hırslı ve soğuk bakışlarını yansıtıyordu.

“İmparator Shuang Hua’dan bu yana, Daming Zong Klanı’nda üç nesildir Zongxuan Kılıç Tekniği’nde Cennetin Sekizinci Seviyesi’ne kimse ulaşamadı,” dedi Zong Ming He ve kalabalığı süzdü, “Otuz yıldan fazla bir süredir, atalarımın büyük beklentilerini karşılayabilmek için özenli çabalar sarf ediyordum ve nihayet…”

Kalabalık bir uğultu içindeydi.

İmparator Ning Hua, Zong Ming He, Zongxuan Kılıç Tekniği’nde Cennetin Sekizinci Seviyesi’ne ulaşmıştı!

Zong Zi Heng babasına sersemlemiş bir halde bakıyordu. Önündeki insanlar ve onların sesleri bulanık hale gelmişti, görüşünde yalnızca amcasının inzivaya çekildiği yerdeki kurumuş kanı duruyordu.


ÇN: İmparator geber artık lanet adam

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x