Ayrılmadan önce Zong Ming He, Daming’deki işleri yönetmesi için Zong Zi Heng’e sarayda kalması ve beşinci kardeşiyle beraber İmparatoriçe’ye eşlik etmesi talimatını verdi.
Zong Zi Heng, Daming’den ayrılamayacağını hiç düşünmemişti. Belki Shen Shi Yao’nun dediği gibi Zong Ming He, Zong Zi Heng’in Xu Zhi Nan ve Qi Meng Sheng ile arkadaşlık etmesinden rahatsızlık duyuyordu. Belki de altında başka sebepler vardı.
Her halükarda, Jiaolong Meclisi’nden bu yana Zong Ming He’nin kendisine karşı temkinli davrandığını sezebiliyordu.
Görünüşte itaatkar davransa da saraydan gizlice sıvışmak için herkesin gitmesini beklemek niyetindeydi.
Zong Zi Xiao, Zong Zi Heng’in onunla Kunlun’a gidemeyeceğini öğrendiğinde çok üzüldü ve gidip Zong Ming He’ye yalvarmak istedi.
Zong Zi Heng derhal Bailu Köşkü’ne gitti ve ona engel oldu.
“Neden Dage benimle gelemiyor? Bu yolculuk bir ya da iki ay kadar sürebilir….ama tam olarak ne kadar süreceğini kimse bilmiyor, Dage’dan hiç bu kadar uzun süre ayrı kalmadım,” dedi Zong Zi Xiao, yüzünü buruşturdu ve öfkeyle devam etti, “Babam İmparatoriçe’ye yardım etmeni bile emretti, kim bilir senin için işleri nasıl zorlaştıracaktır.”
“Benim için endişelenme, yalnızca kendini koru,” dedi Zong Zi Heng endişeyle. Bu yolculukta neler olacağını kestiremiyordu ve ne zaman kardeşinin yanında olabileceğini bilmiyordu. Gölgelerde saklanıp fırsat kollayan Lu Zhao Feng böyle bir ilahı kılıcı asla kaçırmazdı. Xiao Jiu’nun başına kötü bir şey geleceğinden ve onun yanında olamamaktan gerçekten de endişeleniyordu.
“Babamla ve birçok yüksek rütbeli efsuncuyla beraber olacağım. Bu yüzden merak etme, güvende olacağım. Ben yalnızca senin için endişeleniyorum. İzin ver, babama yalvarayım ve beraber gidelim, olur mu?”
Zong Zi Heng başını iki yana salladı, “Babam izin vermeyecek. Bu kez hiç sorun çıkarma ve itaatkar davran.”
Zong Zi Xiao hayal kırıklığına uğramıştı, “Aslında hala annem için endişeleniyorum. Babam uzaktayken, İmparatoriçe kesinlikle anneme zorbalık yapma fırsatını değerlendirecektir. Dage, benim yerime annemle ilgilen.”
“Endişelenme, ilgileneceğim.”
Chu Ying Ruo’yu düşünen Zong Zi Heng’in duyguları karmakarışık olmuştu. Ama ne olursa olsun o Xiao Jiu’nun annesiydi ve onu korumak zorundaydı.
“Düzgünce beslen, kilo kaybettiğini görmek istemiyorum.”
Zong Zi Heng homurdandı, “Bir yetişkin gibi konuşuyorsun. Pekala.”
Zong Zi Xiao, Zong Zi Heng’in nazik, yakışıklı yüzüne baktı, “Aslında Dage ile Cangyu Sekti’ne gitmek istiyordum.”
“Dage da gitmek istiyor. Neyse, gelecek sefer gideriz. Uçan Tüy Elçisi ziyaretimizden memnun olacaktır.”
“Cangyu Sekti’nin efsun yöntemlerinin benzersiz olduğunu duydum.”
“Cangyu Sekti’nde diğer sektlerde olduğu gibi çok fazla kural yok, bu yüzden benzersiz.”
“Bazılarının ikili efsun* uyguladığını duydum,” dedi Zong Zi Xiao gözlerini kırpıştırarak, “Yalnızca erkek ve kadınlarla sınırlı değilmiş.”
Ç/N: Cinsel birliktelikle yapılan bir efsun geliştirme yöntemi
“Bunu kimden duydun?”
“Bilmeyen kim kaldı ki?” diye sordu Zong Zi Xiao ve Zong Zi Heng’e bir bakış attı, “Çiftlerin kapalı kapılar ardında ikili efsun uygulaması alışılmadık bir şey değil. Fakat Cangyu Sekti’nin bu uygulamayı efsun sanatında önemli bir yere koyması, diğer sektler tarafından hor görülmesine neden oluyor.”
“Kimseye zarar vermediği sürece, kurallara bağlı kalmak zorunda olduğumuzu düşünmüyorum.”
“Bence de,” dedi Zong Zi Xiao, “Beraber olanların birlikte efsun çalışması çok güzel.”
“Sen hala çok gençsin, neden böyle şeylere kafa yoruyorsun?” dedi Zong Zi Heng ihtiyatla, “Yoksa sen de ikinci kardeş gibi…”
Zong Zi Mo kadınlara düşkündü ve gençliğinde pek de hoş şekilde davranmamıştı. On iki ya da on üç yaşındayken, Li Xiang Tong’un rızasıyla bir cariyenin hizmetçisini haremine katmıştı. Yine de her türden insanla düşüp kalkmaya devam ediyordu. Li Xiang Tong daha öncesinde Zong Zi Mo’nun bir çocuk sahibi olmasına izin vermemişti ve muhtemelen şu anda bu kararından pişmanlık duyuyordu.
Zong Zi Heng bu konuda hiçbir zaman rahat olmamıştı fakat insanları doğrularına ya da yanlışlarına göre yargılayan biri değildi. Zaten artık öldüğü için arkasından konuşması doğru olmazdı. Sözler ağzından çıkmaya başlar başlamaz uygunsuz olduğunu hissetti, bu yüzden cümlesine devam etmedi.
Ama Zong Zi Xiao hemencecik anlamıştı, “Ben Erge gibi değilim. Benim için tek bir kişi yeterli.”
“Kime göz koydun?” dedi Zong Zi Heng şaşkınlıkla, “Eğer başka bir sektin kadın efsuncusuysa…”
“Hayır,” dedi Zong Zi Xiao ve ağabeyine baktı, “Kimse yok, sadece öylesine söylüyorum.”
Zong Zi Heng rahat bir nefes verdi, “Madem kimse yok, o halde böyle şeyleri hayal etme.”
“İnsanların hayallerine engel olabilir misin?” diye sordu Zong Zi Xiao utanç ve öfkeyle.
“Eğer kalbin Tao’dan uzaklaşırsa, doğal olarak hatalarını düzeltmeye çalışacağım.”
“Bunu düzeltemezsin,” diye hiddetle homurdandı Zong Zi Xiao ve yüzünü çevirdi.
“Pekala, yarın yola çıkacaksın. Kıyafetlerini topladın mı?”
“Mn.”
“Hadi gidelim o zaman.”
Akşamleyin, Zong Ming He bir aile ziyafeti hazırlamıştı ve ikisinin de hazır bulunması gerekiyordu.
İkisi yan yana yürüyorlardı. Zong Zi Xiao, birkaç ay birbirlerinden ayrı kalacaklarını düşündüğünde yüzü düştü. Aniden duraksayıp Zong Zi Heng’i omuzlarından tuttu ve tüm cesaretini toplayıp konuşmaya başladı, “Dage, ilahi kılıcı aldığımda her şey daha farklı olacak. Eğer benim için Dage’dan daha fazlasını olmanı istersem…”
“Ne demek istiyorsun?” dedi Zong Zi Heng ve gözlerini kıstı, “Babam sana ne dedi?”
Aklından geçen tek şey, Zong Ming He’nin Zong Zi Xiao’yu Veliaht Prens olarak atayacağını ima ettiği, hatta açıkça ifade etmiş olabileceğiydi.
Zong Zi Xiao donakaldı, “Dage, şey, demek istediğim…”
“Babam tam olarak ne söyledi? Ya da Cariye Chu ne dedi?” diye sordu Zong Zi Heng endişeyle. Zong Ming He’nin Veliaht Prens’in atandığını duyurmak için sabırsız davranmış olmasından korkuyordu, o zaman işler daha da karmaşık hale gelecekti.
Fakat, Zong Zi Xiao, nedense afallayıp kalmıştı.
“Ekselansları, Dokuzuncu Ekselansları,” diye selamladı kethüdalardan biri, “İki Ekselansları’nın da en kısa zamanda Baihua Salonu’na gitmesi gerekiyor.”
İkili birbirine baktı ve sessizce ileriye doğru yürüdü.
Bu ziyafet yılın ilk ziyafetiydi ve Li Xiang Tong katılmamıştı.
Konuklarla ilgilenmeyi seven Zong Zi Mo’nun ve neşe dolu olan Zong Ruo Ning’in yokluğu, yaşanan tüm kötü olaylarla birleştiğinde, ziyafet artık eskisi gibi keyif vermiyordu.
Hatta sanki Zong Zi Mo’nun yas dönemi o gün sona ermiş gibi sıkıcıydı.
Zong Ming He bile daha fazla dayanamadı ve hafifçe öksürdü, “Yarın Kunlun’a gideceğiz ve Xiao Er için ilahi bir kılıç dövdüreceğiz. Bu kılıçla benim Xiao Er’im harika şeyler başarabilecek ve Daming Zong Klanı’nı zirveye taşıyacak.”
Zong Zi Heng kadehini kaldırdı, “Babamı ve dokuzuncu kardeşimi tebrik ederim.”
Kardeşlerin hepsi kadeh kaldırdı.
Chu Ying Ruo minnettar görünüyordu, “İmparator, Xiao Er’ı böyle gördüğünüz için onur duyuyorum. Xiao Er’in İmparator’un yüksek beklentilerini karşılamakta başarısız olmayacağına dair güvenim tam.”
Zong Zi Xiao da araya girdi, “Teşekkür ederim baba. Bu oğul Zong Klanı’nı zirveye taşımak için babasına kesinlikle yardım edecek.”
Zong Ming He kahkaha attı, yüzünde rahatlamış bir ifade vardı.
Shen Shi Yao’nun ses tonu her zamanki gibi naifti, “Zi Xiao çok yetenekli, Meimei çok şanslı.”
Chu Ying Ruo gülümsedi, “Çünkü Zong Zi Heng onu küçüklüğünden beri yetiştiriyor.”
“İmparatorun kılıcı da Shen Nong Kazanı’nda dövülmüş. Acaba Zi Xiao’nun kılıcı ondan ne kadar farklı olacak?” diye sordu Shen Shi Yao ve Zong Ming He’ye baktı.
Zong Ming He kendi kılıcını okşadı, “Bu kılıç atalardan miras kaldı, Jiuzhou’daki en iyi kılıçlardan biri. İblisleri kesmek ve şeytanları kovmak için nesiller boyunca Zong efsuncularına eşik etti. Kılıçta tek bir çizik bile yok. Ona sahip olan bir kılıç ustası, kanatları olan vahşi bir kaplan olur.”
“Muazzam bir ilahi kılıç, acaba Zi Xiao şimdi onu kullanabilir mi?”
Zong Zi Xiao, Shen Shi Yao’ya bakarak kaşlarını çattı.
“Zi Xiao genç olmasına rağmen potansiyeli sınırsız. Bir süre sonra uyum sağlayacaktır.”
“Kılıca Zi Xiao’nun kanı damlarsa, o zaman yalnızca Zong soyundan gelenler onu kullanabilir değil mi?” dedi Shen Shi Yao, hala bir çiçek gibi gülümsüyordu, “İmparator’un kılıcı da öyle, değil mi?”
Zong Zi Heng onu dinledikçe, bir terslik olduğundan daha da emin oluyordu.
Zong Ming He, Shen Shi Yao’nun sorularından sıkılmış gibi görünüyordu gönülsüzce bir “Mm” sesi çıkardı.
“Düşünüyordum da, neden Shen Nong Kazanı’nda dövülmüş bir kılıcı Xiao Er’in kontrol etmeye çalışmasına izin vermiyoruz?”
Annesine şaşkın şaşkın bakarken Zong Zi Heng’in ifadesi aniden değişti, bedeni buz kesti, iliklerine kadar titremeye başladı.
İmkansızdı, biliyor olması mümkün değildi. Ama neden Xiao Jiu’nun kılıcı denemesini istiyordu ki?
Chu Ying Ruo’nun ifadesi de değişmişti ama bir şey yokmuş gibi davranmaya çalışıyordu, “Jiejie, İmparator’un kılıcı yabancıların dokunabileceği bir şey değil.”
” Xiao Er ‘yabancı’ mı?”
Zong Zi Heng, yumruklarını masanın altında sıkmıştı Shen Shi Yao’ya ölümcül bir bakış atıyordu.
Zong Ming He de bir terslik olduğunu sezmişti, “Shi Yao, ne demek istiyorsun?”
“Ben yalnızca Zi Xiao’nun İmparator’un kılıcına alışmasını istiyorum. Böylelikle ilahi kılıcı aldığında çok fazla bocalamayacaktır,” dedi Shen Shi Yao, hala aynı şekilde gülümsüyordu, “Biz bir aileyiz, aile ziyafetindeyken bile kurallara sıkı bir şekilde uymamız mı gerekiyor?”
Zong Zi Xiao’nun alnı gitgide daha fazla kırıştı. Shen Shi Yao’nun ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu. Orkide bahçesini yok ettiği gün kalbinde bu kadının yeri çoktan değişmişti.
Chu Ying Ruo’nun beti benzi atmıştı ama zorla da olsa gülümsemeye çalışıyordu, “İmparator baba olduğu gibi aynı zamanda da bir hükümdar. Nerede olursa olsun Zi Xiao kuralları çiğnememeli.”
Zong Zi Heng kısık bir sesle “Anne, kes şunu,” dedi.
Shen Shi Yao, Chu Ying Ruo’ya soğuk bir bakış attı, “Neden ki? Yoksa Meimei Zi Xiao’nun kılıcı kullanamamasından mı korkuyor?”
Zong Ming He masaya şiddetle vurdu, “Bu ne cüret!”
Cariyeler ve çocuklar diz çöktü.
“Shen Shi Yao, yine neler saçmalıyorsun?! Doğru düzgün anlatmazsan, sonuçları için sakın beni suçlama.”
Shen Shi Yao başını kaldırdı ve yüzünde hiçbir korku olmadan doğrudan Zong Ming He’ye baktı, “Eğer İmparator beni cezalandıracaksa, kabul edeceğim. Ben yalnızca Zi Xiao’nun kılıcı kullanıp kullanamayacağını görmek istiyorum.”
Chu Ying Ruo öyle öfkeliydi ki bedeni yaprak gibi titriyordu, “Cariye Shen’in niyeti tam olarak nedir?”
Zong Zi Heng’in gözleri karardı. Shen Shi Yao’nun bu süre zarfında neden bu kadar iyi davrandığını ve nihai planının ne olduğunu o anda anlamıştı. Bilinçsizce elini beline attı ama Baihua Salonu’na girmeden önce herkes silahlarını dışarıda bırakmıştı.
Shen Shi Yao bariz şekilde ima etmişken, kim ne demek istediğini anlamamış olabilirdi ki?
Zong Zi Xiao öfkeyle bağırdı, “Dage’mın annesi olarak sana hep saygı duydum ve nezaketle davrandım. Bana ve anneme nasıl böyle kirli bir iftira atmaya kalkarsın? Seni manyak kadın!”
Zong Zi Heng’in sesi titriyordu, “Baba, annem son zamanlarda hastaydı, bu yüzden kafası biraz karışık. Onu hemen Qinghui Köşkü’ne geri götüreceğim!”
Zong Ming He elini kaldırdı ve tüm Baihua Salonu anında sessizliğe büründü. Ardından Shen Shi Yao’ya sert bir şekilde baktı, “Neden Zi Xiao’nun kılıcı kullanamayacağını düşünüyorsun?”
Shen Shi Yao çenesini hafifçe kaldırdı, “Kullanıp kullanamayacağını bilmiyorum. Ama Cariye Chu’nun sırrını öğrendiğimden beri, uyumakta ve yemek yemekte zorlanıyorum. Bu mesele Daming Zong Klanı’nın kuruluşuyla ilgili, bu yüzden İmparator’un aldatılmasını öylece izleyemem.”
Zong Zi Heng usulca başını çevirdi, masum ve afallamış olan kardeşine baktı. Gözleri yavaş yavaş kızarmaya başladı.
ÇN: Sanki gerilim filmi izliyormuşum gibi nefesimi tuttum çok fenayım…