İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 94. Bölüm

Wu Chang Jie 94. Bölüm

Fan Wu She’nin genç yüzüne bakınca ve sarf ettiği edepsiz sözleri duyunca Xie Bi An aniden bir deja vu hissetti. Birbirlerinin kılına bile dokunmamışlardı ama yine de çok rahatsız olmuştu. Fan Wu She’nin kafasına bir tokat patlattı, “Bu kadar genç yaşta böyle rezil kelimeleri nereden öğrendin?!”

Bu hareket karşısında Fan Wu She, Dage’sının kendisini azarladığı o dönemlere geri dönmüş gibi afallamıştı. Zarzor içindekileri söylemişti, böyle bir karşılık almak utanç vericiydi. Bu durum karşısında çok sinirlendi ve içten içe şöyle düşündü: Er ya da geç, merhamet diletene kadar seni becereceğim.

“Söylenmeyecek ne var ki? Daha beterini duymak ister misin?”

Xie Bi An panik içinde onu uyardı, “Kapa çeneni!”

“İleride Shixiong da beni sevecek,” dedi Fan Wu She, kendinden emin görünüyordu.

Xie Bi An farkında olmadan elini savurdu, “B-Ben, bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir şey…”

“Neden doğru değilmiş? Bize ne engel olabilir ki?” dedi Fan Wu She ve ona doğru birkaç adım attı, “Yoksa Shixiong benden nefret mi ediyor?”

Xie Bi An aceleyle yanıtladı, “İki kardeş gibi olsak ve sevgiden ya da nefretten bahsetmesek olur mu?”

“Olmaz.”

Fan Wu She, bu bir anlık boşluğu Xie Bi An’ı köşeye sıkıştırmak için kullandı ve kendisini itmekte olan o eli nazikçe tuttu.

Xie Bi An elini geri çekmeye çalışsa da başarılı olamadı ve Fan Wu She’nin gücü karşısında afalladı. Kulağına biraz vahşilik biraz da yumuşaklık içeren şu kelimeler akmaya başladı, “Bir tek Shixiong bana iyi davranıyor.”

“….”

Fan Wu She kaşlarını hafifçe çattı, parlak gözleri titreşti. Aslında biraz acınası görünüyordu, “Çocukluğumdan beri ilk kez Shixiong bana iyi davrandı. Yalnızca Shixiong beni gerçekten önemsiyor. Seninleyken bir evim ve bir ailem varmış gibi hissediyorum. Sanki tüm hayatım boyunca seninle beraber olmayı beklemişim gibi.”

O kişiden Zong Zi Heng’in reenkarne olduktan sonra Zhong Kui’nin öğrencisi olduğunu ve yeraltı diyarının Geçici Ölümsüz’ü olduğunun öğrendiğinden beri bu anı bekliyordu. Kendisinin büyümesini ve ikisinin bir araya gelmesi için doğru zamanı bekliyordu. Ne ölümlü diyar ne hayalet diyar ne cennet ne de cehennem, hiçbir şey onların birleşmesine engel olamamıştı.

Xie Bi An onu azarlamaktan çaresizce vazgeçti, “Öyle söyleme. Bu dünyada yalnızca Shixiong sana iyi davranmayacak. Hala çok gençsin, ileride karşına bir sürü insan çıkacak.”

“Ben başka birini istemiyorum, yalnızca Shixiong’u istiyorum.”

Xie Bi An atmosferin tuhaflığından ötürü terlemeye başlamıştı, “Shixiong senin gerçek sevgiyi henüz anlamadığını düşünüyor. Sadece sana iyi davrandığım iç…

Fan Wu She aniden onun kiraz gibi olan dudaklarına öpücük kondurdu.

Xie Bi An şaşkına dönmüştü. Kalbi sanki göğsünden fırlayacakmış gibi küt küt atıyordu.

“Anlıyorum.” dedi Fan Wu She ve kurnaz bir gülümsemeyle beraber kendi dudaklarını yaladı.

Xie Bi An, Fan Wu She’yi tekmesiyle yere yapıştırdı, kapıyı bir “bam!” sesiyle açtı ve dışarı fırladı. Ama iki adım attıktan geri döndü ve kızarmış bir yüzle ona parmağını salladı, “Disiplinsizsin ve Shixiong’una karşı saygısızsın! Bugün duvara bakarak hatalarını düşüneceksin, yemek yemen de yasak!”

Fan Wu She yerden kalktı ve gülümsedi, “Nasıl istersen.”

Xie Bi An’ın bütün gece duvara karşı düşündüğü planlar Fan Wu She’nin önünde paramparça olmuştu. Shidi’sinin kendisi için özel olmaya çalışmasının biraz sıra dışı olduğunu hissetmiş olsa da, Fan Wu She’nin bu kadar ileri gideceğini hiç düşünmemişti. Önceki gece bir erkekle birlikte olduğu bir rüya görmüştü ve sonraki gün Fan Wu She’nin kendisi hakkında art niyetleri olduğunu öğrenmişti. Bunlar bir tesadüf müydü? Yoksa kesik kollu olduğunun bir işareti miydi?!

Ne yapmalıydı? Shidi’si onu gerçekten de “seviyor” olabilir miydi? Peki ya Shizun’u öğrenirse, ona nasıl açıklayacaktı?

Xie Bi An, Fan Wu She’nin ona söylediklerini düşünürken başını ellerinin arasına aldı, o öpücük…

Yalnızca dudakları birbirine değmişti ama, Fan Wu She’nin dudakları çok yumuşaktı ve biraz da sıcak hissettirmişti. Öpüşmek böyle bir şey miydi? Çok ilginçmiş gibi görünmüyordu, rüyasındakinden çok farklıydı.

Xie Bi An anında oradan kaçtı, kendisini tokatlamak istiyordu. Neler düşünüyordu böyle?!

Bir süre düşündükten sonra Lan Chui Han’ın dönmesini beklemeye karar verdi, onunla gizlice konuşarak ondan bir çözüm bulmasını rica edecekti. Lan Chui Han, ölümsüz efsun dünyasının en güzel adamı olarak tanınıyordu. Çapkın tavırlarından ötürü gittiği her yerde erkekler ve kadınlar ondan sürekli ilişki tavsiyesi istiyorlardı.

Ancak iki saat bekledikten sonra ne Zhong Kui ne de Lan Chui Han geri dönmüştü. Bu kadar uzun bir süre ne konuşmuş olduklarını kestiremiyordu.

Xie Bi An meditasyon yaparak bir an önce zihnini sakinleştirmeye çalıştı.

Kısa bir sürenin ardından gölün hala durulmadığını yerdeki sarsıntıyla beraber fark etti. Fengming Gölü’nün olduğu taraftan güçlü ve ürkütücü bir ruhani güç baskısı geliyordu. Bu seferki Wuya’nınkinden kat be kat büyüktü ve kalbinin sıkışmasına neden oluyordu.

Xie Bi An neredeyse yatağından fırlayacaktı. Böyle büyük bir güç baskısı ancak Zhong Kui’den gelebilirdi.

Odadan dışarı fırladı ve doğruca Fan Wu She’yle karşılaştı.

“Shizun’a bir şey oldu!” diye haykırdı Xie Bi An, Fan Wu She’yi yakaladı ve onu dışarı sürükledi.

Buz Sarayı kaos içindeydi. Birçok insan muhtemelen hayatlarında hiç bu denli korkunç bir ruhani baskı hissetmemişti. Önceki gece gölden bir iblis tayı çıkmıştı, kim bilir bu kez ne çıkacaktı?!

Tam dışarı çıkmışlardı ki iliklerine kadar buz kestiren bir rüzgar suratlarına çarptı.

Dondurucu derecede soğuktu! Hava giderek daha da soğuyordu ve üstlerine giydikleri kürk paltolar onları yeterince korumuyordu. Sıradan insanlar böyle bir soğuğa maruz kalsalardı, muhtemelen şimdiye çoktan donarak ölmüş olurlardı. Ruhani güçlerini kullanarak ısınmaya çalışmaktan başka çareleri yoktu.

“Hayır, Shizun değil,” dedi Fan Wu She ve Fengming Gölü’ne ölümcül bir bakış attı, “Bu bir buz büyüsü.”

“Qi Meng Sheng olabilir mi?” diye sordu Xie Bi An, daha da endişelenmişti, “Qi Meng Sheng, gölün dibindeki Ruh Sarayı’ndaydı. Shizun ve Lan Dage onunla görüşmeye gitmişlerdi, muhtemelen onlar da hala oradadır. Gölde bir şeyler olduğuna göre başlarına bir şey gelmiş olmalı.”

“Shizun olduğu sürece güvenle geri dönebilirler.”

Bir grup Cangyu Sekti efsuncusu Fengming Gölü’ne doğru koştu. Uçan Tüy Elçisi ve Yun Zhong Jun orada değildi, bu yüzden neler olduğuna dair en ufak fikirleri yoktu.

Ansızın biri bağırdı, “Olamaz, Fengming Gölü donuyor!”

“İmkansız. Etrafında buz kristalleri varken Fengming Gölü sonsuza kadar asla donmayacaktır.”

Kalabalık korkuyla izlerken, Fengming Gölü’nün kenarları gözle görülür bir şekilde donmaya başladı ve gölün ortasına doğru ilerlemeye başladı.

Xie Bi An ani bir karara vardı, “Ruh Sarayı’na gidelim. Buz Sarayı’nın yer altı tüneli doğrudan Ruh Sarayı’na bağlanıyor.”

“İçeri giremeyiz,” dedi Fan Wu She gözlerini kısarak, “Bizi götürmesi için Uçan Tüy Elçisi’ni bulmalıyız. Yun Zhong Jun, ikisinin de inzivaya çekildiğini söylemişti. Doğru olup olmadığını bilemiyorum. Cangyu Sekti’nden birilerini yakalayıp soralım.”

“Tamam.”

Cangyu Sekti’nin öğrencileri donmak üzere olan Fengming Gölü’ne bakarken, tamamen paniğe kapılmış durumdaydı. Sanki kıyamet kopuyormuş gibi hepsinin beti benzi atmıştı.

Ansızın gölün ortasından, donmak üzere gibi görünen ve havada asılı duran iki gölge fırladı. Yakından bakılınca o ikisinin Lan Chui Han ve Zhong Kui olduğu görülüyordu. Göl suyundan ötürü bedenleri buzla kaplanmıştı. İnsanlar onlara bakarken bile tir tir titriyordu.

Zhong Kui sesini yükseltmek için ruhani gücünü kullandı ve Fenglin Kıtası’nda yankılanmasını sağladı, “Qi Meng Sheng, vücudunu yeniden şekillendirmek için buz kristallerini kullanmaya çalıştı. Çabuk Buz Sarayı’na geri kaçın!”

Kalabalık dehşete kapıldı.

Vücudunu şekillendirmek için buz kristallerini mi kullanmıştı?!

Fengming Gölü sonunda tamamen donmuştu, fakat hemen sonrasında buzun yüzeyi çatlamaya başladı ve tüm dünya ürpertici bir çatırtı sesiyle sessizliğe büründü.

Bir bam! sesiyle beraber buzun yüzeyi tuzla buz oldu ve gölün ortasında bir şey patladı. Binlerce buz parçası gökyüzüne fırladı, daha sonra sanki kutsal bir yolculuk yapıyorlarmış gibi tekrar bir araya geldiler. Buz kristallerinin ortasında bir kadın duruyordu, beyaz saçları rüzgarda dans ediyordu, gözleri kapalıydı ve yüzünde şeytani bir güzellik vardı.

Son yüz yılda ölümsüz efsun dünyasında Ölümsüz Lord rütbesini alan tek kadın efsuncu―Cangyu Sekti’nin Lideri Qi Meng Sheng. Efsun dünyasında onun hakkında sayısız efsane vardı, en çarpıcı olanı ise Yüce İblis’e boyun eğmemesiydi.

Ancak bazıları, Qi Meng Sheng’in bu tür bir cesarete sahip olmasının nedeninin gücünü göksel varlıklardan alması olduğuna inanıyordu. Çünkü elindeki silahla beraber tüm Fenglin Kıtası’na hükmetmiş hatta Yüce İblis’e karşı gelmişti.

O sırada, Qi Meng Sheng elinde kristal berraklığında olan iki parça buz yeşimi tutuyordu. Biri altı kenarlı buz kristali kar tanesi ve diğeri ise Cangyu Sekti’nin atalarından miras kalan, Buz ve Kar Yeşimi’ydi.

Buz ve Kar Yeşimi, Buz ve Kar Tanrıçası olan Yeşil Bakire’nin büyülü silahıydı. Qingnü ve Su’e soğuğa dayanabilir, soğuk ve ayaz ayda güzellik için yarışırlar.* Qingnü, o zamanlar Kunlun’da yaşayan ve cennet ile yeryüzü arasındaki bağlantının kesilmesinden sonra dünyayı terk eden göksel varlıklardan biriydi.

Jue*, iki yeşimin birleşmesiydi; buz yeşimi buzu ve karı kontrol edebilirken kar yeşimi, Qingnü’nün bineği olan kar baykuşudur.

ÇN: *Qingnü ve Su’e, Çin mitolojisindeki bazı tanrıçalarmış. “Qingnü ve Su’e soğuğa dayanabilir, soğuk ve ayaz ayda güzellik için yarışırlar.” ifadesi bir şiirden alıntıymış.

Zhong Kui kükredi, “Boş boş neye bakıyorsunuz? Derhal Buz Sarayı’na geri dönün!”

Sıcaklık hala düşüyordu, yerdeki kar bile buza dönüşmüştü ve kalabalığı vahşi bir canavar gibi yiyip bitirmek üzereydi.

Kalabalık bir rüyadan uyanır gibi geriye koşmaya başladı. Önlerinde, Yüce İblis Zong Zi Xiao ile savaşacak kadar ihtişamlı bir güç duruyordu, orada kalmak canına susamış olmak demekti.

Tam Xie Bi An kılıcını çekip Zhong Kui’ye yardım etmek üzereydi ki Fan Wu She tarafından sertçe geri çekildi, “Shixiong biz ona rakip olamayız. Bırakalım Shizun savaşsın.”

Zong Zi Xiao daha önce onunla savaşmıştı fakat o zamanlar Qi Meng Sheng ne bugünkü kadar yüksek rütbeliydi ne de buz kristallerine sahipti. O büyülü silahla bile Yüce İblis’i biraz zorlamıştı. Qi Meng Sheng şu anda yüz yıllık bir efsun gelişimine ve ona sürekli güç veren buz kristallerine sahip olduğu için, Zhong Kui’nin Doğu İmparatorluk Çanı olmadan onu yenebileceğinden şüpheliydi.

“Korkarım ki Shizun da ona rakip olamaz,” dedi Xie Bi An dişlerini gıcırdatarak, “Daha önce hiç bu kadar güçlü bir ruhani baskı hissetmemiştim. Bedeni çoktan buz kristalleriyle kaplandı. Göksel varlıklar tarafından yapıldıkları için, eğer Qi Meng Sheng’in ruhani gücü tükenmezse Shizun’u öldürebilir.”

“Biliyorum. Ama eğer Shizun savaşamazsa, kaçmanın bir yolunu bulacaktır. Burada durarak onu geriye çekmemeliyiz.”

“Ama…”

“Bi An, hemen Buz Sarayı’na dön!” diye haykırdı Zhong Kui, ses tonu çok endişeliydi.

Qi Meng Sheng yavaşça gözlerini açtı. Dudakları hafifçe aralandı, ağzının içinden soğuk hava dumanı çıkıyordu, “Cennet Efendisi Zhong, Qingfeng kılıcın, Büyük İmparator Beiyin’in ruhunun izini taşıyor. Tai Dağı’nın sınırını açabilir ve Dongyue İmparatoru tarafından dünyaya bırakılan Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı bulabilir, değil mi?”

“Qi Meng Sheng, neyin peşindesin?”

“Gerçekten de bilmek istiyor musun?” dedi Qi Meng Sheng ifadesizce, “Altın Kaplı Yeşim Kitap göksel varlıkların üç yaşamını kaydeder. Bu yüzden beni İmparator Kong Hua’nın reenkarnasyonuna götürecek.”


ÇN: Bunlar o zaman Xie Bi An’ın Zong Zi Heng olduğunu bilmiyorlar. Qi Meng Sheng neden Zong Zi Heng’i bulmak istiyor? Bihter neyi itiraf edecek Firdevs Hanım? 

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x